Babam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Babam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2013 Cumartesi

ANNE gezindiğin bağ, BABA yaslandığın dağdır...

Ömrünün en güzel çağı annen ve babanla olandır...




Gezindiğimiz bağımızla birlikte yaslandığımız dağımıza dualar ediyoruz her zaman olduğu gibi bugün de...ve tam 20 yıldır onsuz yaşıyoruz :(







Kimi yanımızda, kimi kalbimizde...
Yaşıyoruz hayat işte...


4 Kasım 2011 Cuma

Halâ İstiyorum...

Ne istediğimi şurada belirtmiştim...Daha doğrusu isteklerimi...Halâ da istiyorum işte başlıkta dediğim gibi...En çok da bayramlarda böyle hissediyorum...Galiba herkes gibi...

Şöyle eskiden olduğu gibi her bayram gelin, damat, torun, evlat sıraya geçip babamın elini öpmeyi ne çok isterdim...Sonra da ilk bayram gününün kahvaltısını hep birlikte yapmayı...Hep isteyeceğim de...Olmayacağını bile bile :(

**********

Bayramınızı kutluyor, tüm sevdiklerinizle birlikte sağlık, mutluluk ve kayıplarınız olmadan geçireceğiniz nice güzel bayramlar diliyorum...










Fotoğraf mı? Hiiiç...Dün akşam çektim, öylesine işte...
Bir yanda batarken yine de ışıklarını saçmaya devam eden güneş...Bir yanda ise sahte ışıklar...Öte yanda kalabalıklar, beri tarafta yalnız insanlar...
Hayat gibi...Öylesine işte...

13 Nisan 2011 Çarşamba

Babasız Kalmak...


Ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman büyüyorsunuz. Farketmediğiniz halde kötü olan herşeyden sizi koruyan bu büyük gücü hayatınızın hangi döneminde olursanız olun kaybettiğiniz andan itibaren arıyorsunuz.

Çünkü savaşın ortasında komutansız kalmaktır...Babasız kalmak...

Hep sessiz ağlar babalar...Suskun sever...En zor dönemde bile yıkılmaz görünür...ve o yoksa artık...Büyüyorsunuz o zaman işte...

Kaç yaşında olursanız olun, babanız yaşıyorsa, halâ çocuksunuz demektir.

Ebru'nun bloğunda rastladım şu söze: "ANNE gezindiğin bağ, BABA yaslandığın dağdır. Ömrünün en güzel çağı, annen ve babanla olandır."

Gezindiğimiz bağımızla birlikte yaslandığımız dağımıza dualar ediyoruz herzaman olduğu gibi bugün de...ve tam 18 yıldır komutansız savaşıyoruz...ve bizler büyüyeli çoook uzun zaman oldu :(

15 Kasım 2010 Pazartesi

Bayram Gelmiş...Tadını da Anlamını da Çook Gerilerde Bırakarak...


Kurbanlık olarak ne keseceğimize babam karar verir, bayram namazından sonra o zamanlar satış için mahallelere getirilen kurbanlıklardan nasipte olanı alır, eve gelirdi.

Kurbanlığımızı bahçeye bıraktıktan sonra yukarı çıkar, o arada biz ev halkı da erken saatte kalkmanın verdiği mahmurluğu üzerimizden atmış olarak karşılardık babamızı...Sonra bayramlaşma faslı, büyükten küçüğe el öpüp sarılmalar, birbirini kutlamalar...ve sonrasında da hep birlikte yapılan kahvaltı...

Eli öpülen her büyüğün, eli öpen her küçüğe söylediği "çok bayram gör" ve "el öpenlerin çok olsun" en çok aklımda kalan iki güzel sözdür.

Sonrası hepimizce malum...O dönemlere göre hem çevre, hem de dini kurallara en uygun şekilde kurbanın kesilmesi (rahmetli babam hep kendisi keserdi kurbanımızı), bahçeye kurulan sacda kavurma yapılması, etrafa yayılan koku, konu komşu herkese ikram edilmesi...ve tabi en önemlisi, bütün işlemler bittikten sonra dini vecibesini yerine getirmiş olmanın verdiği o iç huzurla kılınan namaz.

Sonrası yine hepimizce malum...Saatler ilerleyip herkes işini bitirdikten sonra bayram süresince eş, dost, akraba, herkesle bayramlaşmaya gidilmesi, gelecek olanların beklenilmesi.

Aileyiz, hep beraberiz. Kendi ailemiz dışında da mahalle olarak kocaman bir aileyiz. Komşular kardeşten ileri seviyede, akrabalar daha tutkun, eksilmeyen misafirler, mutluluğa mutluluk katan dostlar...Olmasını istediklerimiz hep yanımızda. Herşey çok anlamlı, herşey çok güzel...

Ta ki 1993 senesinin Kurban Bayramı'na 1 ay kalana kadar. (bknz.)

Sonrası mı? Sonrası bizce malum...

Böyle özel günlerde, yanımızda olmasını en çok istediklerimiz eksilmeye başlayınca, eskiden olduğu gibi coşkusunu da tadını da yitirdi bayramlar benim için. Tabi anlamını da... (bknz.)
..........
Bayramınızı kutluyor, sağlıkla, mutlulukla ve kayıplarınız olmadan tekrarını diliyorum...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Ne Çok İsterdim...


Ne çok isterdim, şöyle kol kola girip, ağır adımlarla akşam serinliğinde yürüyüşe çıktığınızı görmeyi...

Ne çok isterdim, şöyle karşılıklı akşam kahvelerinizi içerken sohbetinizi mutfaktan dinlemeyi...

Ne çok isterdim, şöyle torunlarınızın yaramazlıklarını birbirinize anlatırken kahkahalarınızı duymayı...

Ne çok isterdim, şöyle eskiden olduğu gibi her bayram gelin, damat, torun, evlat sıraya geçip elinizi öpmeyi...

Ne çok isterdim...
Ne çok isterdim...
..........
Bayramınızı kutluyor, sağlıkla, mutlulukla ve kayıplarınız olmadan tekrarını diliyorum...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Özledim...


Yerini önce aylara sonra da yıllara bırakan onsuz günler su misali akıp gitti.
Tam  17  yıl (bknz.) oldu.
Ne kadar uzun bir zaman, inanamıyorum.
Baba demeyi özledim ben :(
Birşeyi isteyip de yapamamak, asla da yapamayacağını bilmek ne kadar acı, ne kadar üzücü, ne kadar iç acıtıcı :(

Elinin gölgesini evlatlarının üzerinden çekmeyen tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun.
Sağlıkla, mutlulukla...

13 Nisan 2010 Salı

13 Nisan 1993 Salı



Nerdeyse sabaha kadar hiç uyumadık
Saat 06:30
evin telefonu çalıyor acı acı
zaten kulağımız telefonda her an
evimizin direği babamız hastanede yatıyor,
kardeşim (Yiğit Kartal'ın babası) yanında refakatçi
geç ve erken saatte gelen her telefon içine bir sızı düşürür ya insanın
bizde de aynısı oluyor işte
hayırdır inşallah diyerek açıyorum telefonu, kardeşimin sesi ağlamaklı :((
"abla, babam yine kötüleşti, doktorların hepsi başında, iyi değil" diyor
telefonu kapatır kapatmaz abimi arıyorum, durumu söylüyorum
ablam annemin yanında kalıyor, ben hemen çıkıyorum evden
atlıyorum taksiye, koşuyorum hastaneye
yakın oturmamıza rağmen ayrı ayrı gidiyoruz abimle aynı yere
aklımıza o anda gelmiyor ki beraber gidelim
buluşuyoruz babamın yattığı hastane odasının önünde, kardeşim de orda
kafamızı uzatıp bakıyoruz, beyaz gömlekliler var bir sürü, kalp masajı yapılıyor, odadaki diğer hastalar çıkarılıyor dışarı
oda kapısının önünde bekliyoruz dakikalarca
Saat 09:00
vee
malesef bu kez filmin sonu iyi bitmiyor, iyi adam kurtulamıyor
ağlayarak koşuyoruz içeri bağırıyorum ben
"inanamıyorum, Allahımm, inanamıyorummm, olmaz, olamazzz"
ne yani şimdi öldü mü babamız, onu kayıp mı ettik, imkansız imkansızz
sarılıyoruz, öpüyoruz, kokluyoruz
dışarı çıkarıyorlar bizi, sarılıyoruz birbirimize, gözlerimizden akan yaşlar karışıyor, sel olup akıyor
ağzımdan çıkan sözü tekrarlayıp duruyorum
"inanamıyorum abi, anneme nasıl söyliycez, anneme nasıl söyliycez"
abim sakinleştirmeye çalışıyor beni "tamam, tamam canım..."
ve gidiyor telefon etmeye, annemize kötü haberi vermeye :((
sonrası mı
tabi ki o an için dayanılmaz bir acı, hüzün,
yalnız kalma hissi
bir daha onu göremeyecek olmanın,
bir daha kavuşamamak üzere ayrılmış olmanın verdiği o tuhaf his
böyle bir acının üzüntünün tarifi yok
........
ne kadar uzun zaman olsa da
onu kaybedişimizin üzerinden yıllar yıllar geçse de
varlığının yokluğu, onsuz kalışımızın oluşturduğu o yeri doldurulamaz boşluk,
bundan sonraki hayatımıza onsuz devam edecek olmamız
her daim içimizde yüreğimizin en derin yerinde mum gibi yanmakta ve yakmakta...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...