Yatcam kalkcam...Hoooop ordayım :)
Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Kasım 2013 Salı
18 Şubat 2013 Pazartesi
Mutluluk Yeri...
Nikahımdan birkaç gün önce kendi atamı yani rahmetli babamı ziyaret edip dualar okuduktan sonra ona "babam ben evleniyorum, keşke yaşasaydın da senin yerine oturttuklarımın yerinde, yani en baş köşemizde sen olsaydın :(" dedikten sonra üzüntüyle mezarı başından ayrılmıştım...
Nikah günümüzde birbirimize "evet" demenin dışında yaptığımız en güzel hareket ise hepimizin Atasını ziyaret ederek, O'nun ve silah arkadaşlarının ruhuna dua etmek oldu sanırım...
Bu anlamlı ziyareti aklımıza düşüren ise güzel yeğenim İlknur'dan başkası değildi...Zaten ilginç ve güzel fikirler genelde ondan gelir, bize de uygulamak düşer :) Fakat itiraf etmeliyim ki bizim için ortaya attığı bu düşüncesi ile kocaman bir alkışı haketti...Ayrıca Levent ve ben o günden beri ona teşekkür ede ede bir hal olduk :))
Selin, Pelin, İlknur, Aynur, Levent, Niyazi ve Ömer
O günün hareketliliğini anlatmama gerek yok...Yaşayan herkes bilir ne kadar stresli, koşuşturmacalı bir gün olduğunu...Sabah kuaför, öğleden sonra stüdyoda fotoğraf çekimi, sonrasında Ata'yı ziyaret, acıkan karınlarımızı doyurmak için hep birlikte yenen yemek ve zonklayan ayaklarla birlikte nikah salonuna geliş :)
Hepsi tatlı yorgunluktu ama...Tekrar olsa yine aynı şekilde bir program yapardık eminim...
Aslında bu yayını hazırlamamdaki asıl neden nikah hazırlıklarından ya da o gün neler yaşadığımızdan bahsetmek değildi ama bir yerden de başlamam gerek değil mi :)
Tamam asıl konumuza geliyorum hemen...Ata'yı ziyaret için Anıtkabir'in önüne geldiğimizde askerlerin bizi karşılaması, telsizlerle anons edilerek ve yol gösterilerek içeriye alınmamız gibi güzel hareketler kendimizi inanılmaz özel hissetmemize neden oldu :) Galiba anlıyorum sanat ya da magazin camiasında olanların neler hissettiğini :)))
Neyse...Yanımıza gelen asker ve komutan arşiv için fotoğrafımızı çekmek istediklerini söylediler ve birkaç poz çektiler. Sonrasında bize de o fotoğrafları, bir de adımıza düzenlenen teşekkür sertifikasını verdiler. Biz dolaşırken o gün Ata'yı ziyarete gelen diğer insanların ve özellikle turistlerin de bütün ilgisi bizim üzerimizdeydi. Hepsinin o kadar hoşuna gidip dikkatini çekti ki hemen hepsi fotoğraf makinalarını bize yönelterek, "bravo, helal size" diyerek alkışlarla ilgilerini gösterdiler...Gerçekten harika bir gün ve harika bir duyguydu :)
İlknur'un 15 gün kadar önce beni arayarak "Aynur Abla, Anıtkabir Komutanlığı'ndan aradılar. Hürriyet Gazetesi sizin Anıtkabir'de çekilmiş fotoğrafınızı, yayınlayacakları bir yazıda kullanmak istiyormuş...İzin verip vermeyeceğini soruyorlar" demesiyle ne yalan söyleyeyim hepimizde tekrar bir heyecan oldu :)
Sonrasında beni arayan ve o günkü haberi yapan gazeteci Rıza ÖZEL ile telefonda mini bir röportaj yaptıktan sonra yüzlerce, bilemiyorum belki de binlerce fotoğraf arasından bize ait olanın seçilmiş olmasının mutluluğuyla bekleyip, nihayet gazetemizi elimize aldık :))
Her ne kadar benim söylediklerimle ilgili herhangi bir cümle yazılmamış olsa da olsun, mutluyuz biz...Böyle bir haberde fotoğrafımızla bile yer almaktan dolayı hem mutlu, hem de gururluyuz :)
Ankara'da olup, nikah/düğün günlerinde farklı ve güzel bir gün yaşamak, evleniyor olmanın dışında ayrı bir heyecan tatmak isteyen çiftlere Anıtkabir/Ata ziyareti şiddetle tavsiye edilir. Tecrübeyle sabit ki gerçekten "Mutluluk Yeri"...
Tabi herkes gazeteye çıkacak diye birşey yok :))))
11 Şubat 2013 Pazartesi
Gittim, Gördüm, Geldim...
Yetti mi?
Tabi ki yetmedi...Hem de hiç...
Hep söylüyorum; iznim ne ara başladı, onlarlayken hangi ara bitti, anlamadım gitti :( Biliyorum ben bunu daha çooook söylerim.
Ama olsun...Hiç olmazsa yaza kadar idare ederim diyorum tabi garantisi yok...Özlemleri depreştiği an atlar giderim tekrar, kimseyi de dinlemem :)
Neler yaptık, neler paylaştık...Yazmak istediğim çok şey var. Becerebilirsem tabi :)
Herşeyden önce çenesinden ve üzerimdeki o yoğun baskısından kurtulabilmem için yakışıklı yeğenim Ömer için ayrı bir yazı yayınlamam gerekiyor. Şimdi Yiğit ve Yağız'ı görecek ve "yine mi onlaaar" diyecek :)
Laf aramızda yavrucakları, özellikle de Yiğit Kartal'ı kıskanıyor 20 yaşındaki kazık oğlan :)
Hep beraberken aramızda geçen diyaloglar evlere şenlik :)
Ömercim ne kadar baskı yapsan da olmuyor be kuzum...Öncelik herzaman onlara ait bak :))
26 Ocak 2013 Cumartesi
Yolculuk için Hazırız :)
Bugün akşam Levent ve ben Ankara yolcusuyuz...15 günlük iznimi aldım okulların tatil olmasıyla birlikte...Sanki benimle ne alâkası varsa yarıyıl tatilinin :))
Sevdiklerimle ve tabi aslında Yavru Kartallarımla birlikteyken yine çok hızlı geçecek biliyorum...Ama olsun en azından yaza kadar idare ederim diyorum :) Yani öyle umuyorum...
Güzergâh belli...Önce Dikili-Ankara, sonra Ankara-Eskişehir...Oradan Levent'i bu tarafa yolcu etme ve tekrar Ankara...Dönüp dolaşarak geçireceğim 15 günün sonunda yine kürkçü dükkanına varma :)
Kalın sağlıcakla...
26 Kasım 2012 Pazartesi
Kısa Kısa...Benden...
Birçok blog yazarı arkadaşımın yazılarında o kadar çok rastlayıp da "ne birikebilir ki? rutin yaşantı işte!" derkeeen hakikaten birikebiliyormuş...aha buyur ben de diyorum "yazacak ne çok konu birikti":) Neyse şimdi gelelim o birikintilere :)
* Evlenip de ayrı memlekete, ayrı iklime direkt geçiş yapmamın üzerinden yaklaşık 2,5 ay geçti...Geçmesine de benim ortama alışma, araziye uyma ve uyum çabalarım tüm hızıyla ve tüm gayretimle halâ devam etmekte :)
* Evlilik izni, yıllık izin, arkasından 24 yıllık iş hayatımda ilk kez (muhtemelen de son kez olacak) keyfi olarak kullandığım 10 günlük sağlık raporundan sonra nihayet tayinim en yüksek makamdan onay alarak çıktı...
* Haberin gelmesinden sonra görünen Ankara yollarını heyecanla, özlemle tepip ayrılışımı bu kez ben onaylayıp, Yavru Kartallarımla ve sevdiklerimle bol bol hasret giderip, onları doyasıya öpüp koklayıp, arkadaşlarımı ve dostlarımı görüp, o araya Eskişehir seyahatini de sıkıştırıp, sanki bir günmüş gibi gelen 15 günlük yol iznimi de böylece tükettikten sonra en nihayetinde İzmir İl Müdürlüğü'nün en yeni, en taze personeli olarak göreve başladım...
* Başladım da...Benim için önemli olan Dikili İlçe Müdürlüğü'ne görevlendirmemin yapılmasıydı...ki o konuyu da "hamili kart yakinimdir" diyerek devreye giren yüksek mevkilerdeki tanıdıklarım sayesinde bu kez de İzmir'in en yüksek makamından onay alarak hallettim...ve her işinin sırasıyla düzene girmesine alışkın bir bünyeye sahip olan ben bunu da böylece noktaladım :) Bu aradaki koşuşturmalarımı, yorgunluklarımı anlatmıyorum...ki sonucun yine istediğim gibi olmasından dolayı sadece onun mutluluğunu yaşıyorum :)
Pekiiiii...Buralarda vakit nasıl geçiyor?
* Yaz/tatil sezonunun bitmesinden dolayı her sayfiye yerinde olduğu gibi bir sessizlik, bir kimsesizlik, kısaca bir terkedilmişlik sözkonusu buralarda...En iyi tarafı ise her taraftan gelen müzik ya da araba seslerinden oluşan gürültü kirliliğinin olmaması bence...Gerçi etrafta dolaşan o kadar çok kedi ve köpek var ki o boşluğu onların sesi ziyadesiyle dolduruyor ya neyse :)
* Sakinliğe, sessizliğe insan çok çabuk alışıyor galiba...Yani benim için durum böyle...Ankara'nın o yoğun insan ve bina kalabalığından, trafik keşmekeşinden sonra pek bir rahat, pek bir keyifli geliyor yeni memleketim :)
* Ayrıca, yıllaaar yıllardır hiç alışık olmadığım şekilde hergün aynı saatte işe gitmek ve yine aynı saatte işten çıkmak gibi bir zorunluluk olmaması da şu an için en en en cazip gelen yanlarından biri ne yalan söyleyeyim :) Ben buna "çalışırken emeklilik hayatı yaşamak" diyorum...
* Bu kadar uzun süredir bekarken "evlilik hayatı yaşamak" nasıl diye sorarsanız; genel olarak zorluk çekmiyorum...Temizlik, çamaşır, bulaşık ve mutfakla arası her zaman iyi olan ben olayı çabuk kavradım galiba :) ("Evlilik hayatı" deyince aklıma ilk gelenlere bakar mısınız lütfen :)) )Yeni memleketimde araziye uyma, ortama alışma çaba ve çalışmalarımda zorlandığım kadar evlilik konusu beni pek zorlamadı diye düşünüyorum...Ah şu özlemim, özlediklerim konusu olmasa herşey iyi de işte ne yaparsın buna da alışacağım mecburen...
********************
Bu arada şimdiye kadar beni yalnız bırakmayan canımın parçası sevdiklerime, arkadaşlarıma/dostlarıma teşekkür etmediğimi yeni farkettim...ki bu nasıl bir kabalıktır dedim kendi kendime...Evet öyle dedim ve kendime hiç yakıştıramadım...
O halde; Hazırlık aşamasından bugüne yanımdan hiç ayrılmayan, herşeyime koşturan yeğenim Sevgili İlknur ve eşi Sevgili Niyazi, güzeller güzeli kızları Sevgili Selinnur, sürekli telefon ederek yanımda olduklarını her an hissettiren Sevgili Öznur Ablam ve güzel kızı yeğenim Sevgili Pelin, yakışıklı Kartallarımın yakışıklı babası biricik kardeşim Sevgili Uğur ve güzel eşi Sevgili Sonnur, yakışıklı yeğenim Sevgili Ömer ve arkadaşı Sevgili Mehmet, her konuda yardıma her daim hazır olduklarını bildiğim Sevgili Fundam ve Sevgili Yaseminim, tabi ki bir tanecik annem ve annemi yalnız bırakmayan sevgili komşularım, nikahıma gelerek mutluluğumu paylaşan tüm eş, dost, akrabalarım, gerek yorum, gerek e-posta ve gerekse telefonlarıyla beni yalnız bırakmayan, güzel gönüllerinden gelerek iyi dileklerini sunan, dualarını esirgemeyen siz güzel arkadaşlarım/dostlarım...Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor, bu gecikmiş teşekkürümü, gecikmiş olmaktan dolayı da özürlerimi kabul buyurmanızı rica ediyorum...İyi ki varsınız...Yolunuz bu taraflara düşerse sadece fısıldamanız yeterli...Konuğum olmanızdan mutluluk duyarım...
Eveeet...Aslında yazacak daha ne çok şey var...var da duygularını tam olarak kelimelere dökemeyen biri olarak diğer yaşanılanları yazamadığım birikintilerin arasına serpiştirip yenilerini toplamak üzere yayınımı kesiyorum...Şimdilik :)
Keyifler mi?...Her zamanki gibi alâ çok şükür...
* Bu kadar uzun süredir bekarken "evlilik hayatı yaşamak" nasıl diye sorarsanız; genel olarak zorluk çekmiyorum...Temizlik, çamaşır, bulaşık ve mutfakla arası her zaman iyi olan ben olayı çabuk kavradım galiba :) ("Evlilik hayatı" deyince aklıma ilk gelenlere bakar mısınız lütfen :)) )Yeni memleketimde araziye uyma, ortama alışma çaba ve çalışmalarımda zorlandığım kadar evlilik konusu beni pek zorlamadı diye düşünüyorum...Ah şu özlemim, özlediklerim konusu olmasa herşey iyi de işte ne yaparsın buna da alışacağım mecburen...
********************
Bu arada şimdiye kadar beni yalnız bırakmayan canımın parçası sevdiklerime, arkadaşlarıma/dostlarıma teşekkür etmediğimi yeni farkettim...ki bu nasıl bir kabalıktır dedim kendi kendime...Evet öyle dedim ve kendime hiç yakıştıramadım...
O halde; Hazırlık aşamasından bugüne yanımdan hiç ayrılmayan, herşeyime koşturan yeğenim Sevgili İlknur ve eşi Sevgili Niyazi, güzeller güzeli kızları Sevgili Selinnur, sürekli telefon ederek yanımda olduklarını her an hissettiren Sevgili Öznur Ablam ve güzel kızı yeğenim Sevgili Pelin, yakışıklı Kartallarımın yakışıklı babası biricik kardeşim Sevgili Uğur ve güzel eşi Sevgili Sonnur, yakışıklı yeğenim Sevgili Ömer ve arkadaşı Sevgili Mehmet, her konuda yardıma her daim hazır olduklarını bildiğim Sevgili Fundam ve Sevgili Yaseminim, tabi ki bir tanecik annem ve annemi yalnız bırakmayan sevgili komşularım, nikahıma gelerek mutluluğumu paylaşan tüm eş, dost, akrabalarım, gerek yorum, gerek e-posta ve gerekse telefonlarıyla beni yalnız bırakmayan, güzel gönüllerinden gelerek iyi dileklerini sunan, dualarını esirgemeyen siz güzel arkadaşlarım/dostlarım...Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor, bu gecikmiş teşekkürümü, gecikmiş olmaktan dolayı da özürlerimi kabul buyurmanızı rica ediyorum...İyi ki varsınız...Yolunuz bu taraflara düşerse sadece fısıldamanız yeterli...Konuğum olmanızdan mutluluk duyarım...
Eveeet...Aslında yazacak daha ne çok şey var...var da duygularını tam olarak kelimelere dökemeyen biri olarak diğer yaşanılanları yazamadığım birikintilerin arasına serpiştirip yenilerini toplamak üzere yayınımı kesiyorum...Şimdilik :)
Keyifler mi?...Her zamanki gibi alâ çok şükür...
Etiketler:
Ankara,
Annem,
Aynur (Küçük Hala),
Bloğum,
Dikili,
Evlilik,
İlknur,
işyeri,
İzmir,
Kartal Kardeşler,
Kısa Kısa,
Levent Özcan,
Ömer,
Öznur Hala,
Pelin,
Selinnur,
Sonnur,
Uğur,
Yağız Kartal,
Yiğit Kartal
20 Ekim 2012 Cumartesi
17 Temmuz 2012 Salı
Karar Verdim...ve Mutluyum :)
Enine boyuna düşündüm...Hatta çok düşündüm...Zaten benim gibi her bir şeyi ince eleyip, sık dokuyan birinin kendi hayatıyla ilgili bir karar alırken binbir düşünceye gark olmaması imkansız...Gerçi böyle bir konuda hangimiz aynı şeyi yapmayız ki...
Yeni bir başlangıç için önce kararımı verdim...Sonra Ankara-İzmir arası yapılması gereken herşeyi organize ettim...Önce tektaşımı, ardından alyansımı taktım...ve mutluyum :))
Yeni dönemin başlangıcı için evde ve aileler arasında yapılan mini törenin doğum günüme denk gelmesiyle çifte mutluluk yaşadım...
Mutluluğumuza yürekten ortak olan herkese çok teşekkür ediyor, sevgilerimizi gönderiyoruz...
15 Mayıs 2012 Salı
Yılın En Genç Haftası...
Her yıl 15-21 Mayıs tarihleri arasında çeşitli etkinliklerle kutlanan ve bu yıl 30.su gerçekleştirilecek olan Gençlik Haftası, uluslararası bir şölene dönüşüyor...
2008 yılından beri uluslararası bir kimliğe bürünen etkinlikler çerçevesinde bu yıl, 5 kıta 35 ülkeden toplam 540 genç biraraya gelecek...
Gençlik Haftası dolayısıyla yabancı halk dansları toplulukları ile çeşitli illerden gelen Gençlik Merkezi ekiplerinin dans gösterilerini, her gün gerçekleştirecekleri bir festival merkezi oluşturulacak. Ayrıca Ankara ve ilçelerinde çeşitli kültürel ve sanatsal faaliyetler düzenlenip gösteriler yapılacak...
Gençlik Haftası boyunca ünlü sanatçılar da konserler verecek. Ankara'nın büyük alışveriş merkezlerinde halk oyunları, halk müziği dinletileri, tiyatro ve dans gösterileri yapılacak, sergiler düzenlenecek. Üniversitelerde de konserler ve Latin dansları gösterisi gibi çeşitli aktiviteler gerçekleştirilecek...
Bu yıl gerçekleştirilecek organizasyonun; gençlik merkezleri, federasyonlar, belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla daha coşkulu geçmesi bekleniyor...
Organizasyonun ana karargâhı Atatürk Kültür Merkezi olacak. Ankara'daki Antares, Atlantis, Ankamall, Panora, Optimum, Acity ve Forum gibi büyük alışveriş merkezlerinde de etkinlikler gerçekleştirilecek...
Gençler, genç kalanlar, genç olanlar, kendini genç hissedenler...
Hepiniz davetlisiniz...
Detaylı bilgi ve etkinlik takvimi için buyrunuz...
Hepiniz davetlisiniz...
Detaylı bilgi ve etkinlik takvimi için buyrunuz...
********************
"...Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz...Fakat arkadaşlar "yorulmadan" ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız...Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir...Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur...Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu güç yorulanları dinlendirmeden yürütür...Sizler, yani yeni Türkiye'nin gençleri; yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz..."
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
27 Mart 2012 Salı
Kalenin Bedenleri...
Yar yar yar yandım...Koyverin gidenleri şinanay yavrum şinanay nay...
Candan ERÇETİN'den dinlemek için buyrunuz...
Cumartesi günü yeğenim İlknur'la birlikte alışveriş için kendimizi sokaklara attık...Selinnur'u keman kursundan alıp, kendimizi de sokaktan toplayıp soluklanmak için konuştuğumuz üzere Sevgili Yekta ve Sevgili Tuba bir de kızlara öyle pas vermese de yanağından iki makas alıp iki de öpücük kondurabildiğim Tuba'nın yakışıklı oğlu Ali Efe ile Ankara Kalesi'nde buluştuk...Güzel ve keyifle geçen sohbet eşliğinde sıcak çaylarımızı yudumladık karşılıklı...
Mekanın adı Gramofon Cafe...Ankara Kalesi'nde bulunan güzel, sevimli, mini mekanlardan birisi...Değişik köşelere yerleştirilmiş 5-6 tane gramofon var...İsmiyle müsemma...
Geçmişin bütün izleri mevcut bu mekanda...Eski televizyonlar, radyolar, ses kayıt cihazları, kasetler...Ne ararsanız var yani...Fotoğraflarını çekerken buram buram nostalji soluyorsunuz...Yani benim yaşımdakiler için böyle tabi :) Henüz 20'li yaşlarını sürenler nereden bilsin siyah-beyaz televizyonları, eski radyoları falan...
Gerçi bu kadar nostaljiye, bu kadar eskiye ait eşyalara tavandaki şu ışıklandırma olmamış ama neyse...O kadarı da kusur kalsın :)
Bir ara müziğin sesi o kadar yüksek geldi ki, birbirimize sesimizi duyurabilmek için neredeyse bağıra bağıra konuşmak zorunda kaldık...Garsonu çağırıp "acaba sesini biraz kısabilir miyiz?" diye sorduğumuzda "olmaz ki...kısılmaz...şu gramofonu açtık şimdi...ses oradan geliyor" diye masamızın dibindeki aleti gösterdi...Hani şu üstte sarı olan var ya işte onu...Farklı köşelerdekini açarak herkesi aynı oranda rahatsız ediyorlar demek ki :))
Öğrencilere verilen performans ödevleri her defasında beni hayrete düşürüyor...Aslında öğrenciye değil de velisine verilen bir ödev bu bence...ve sanırım herkesçe...
Selinnur'un da bu seferki ödev konusu şekilleri, renkleri gibi birtakım özellikleri ile doğal taşlar...Hazır gelmişiz buraya onu da aradan çıkaralım diye birkaç poz da onun için aldık...
Ankara Kalesi'ndeki o havadan ayrılıp tekrar Kızılay'a, kalabalığın içindeki boğucu havaya geldik...ki yarım bıraktığımız alışverişi tamamlayalım diye...Tamamladık da :)
Velhâsıl alışveriş, gezme, tozma, dostlar, keyif, sohbet derken hepsi birarada diyebileceğimiz güzel bir gün geçirdik...Tekrarını da dileyerek tabi :)
**********
Tebdil-i mekanda ferahlık vardır...
9 Şubat 2012 Perşembe
Meteoroloji Değil, Ben Bildiriyorum...
Ankara'da sabah saatlerinde hafif serpiştirerek başlayan kar yağışı, öğlen tipi şekline dönüşüp tüm gün boyunca aralıksız devam etmiş bulunmakta...Ağıza buruna dolacak ve gözleri açtırmayacak şekilde halen devam eden kar yağışı, tam mesai saati bitimine doğru iyice arttığından, son durum evlerimize doğru tabanlara kuvvet bir yolculuk yapacağımızı göstermekte...
Şıkıdım şıkıdım yürümek için yüksek topuklu çizmelerini giyme gafletinde bulunan aklı evvel Aynur ise şimdiden ne yapacağını düşünmekte :)
Sabah havada hafif bir perende atarak sol tarafımın üzerine sert bir düşüş yapmış olmam bile, iki adım mesafeyi geri gidip kar lastiklerimi giymemi sağlamadı...O kadarım yani...Daha ne diyeyim :)
23 Ocak 2012 Pazartesi
Haftasonu İcmali...Sevinç, Keyif, Üzüntü...
Eskişehir'de oturan ablamın kızı güzeller güzeli yeğenim Pelin'in Cuma öğleden sonra Ankara'ya gelişiyle aslında iyi bir giriş yaptık haftasonu için...
Havanın soğukluğuna ve yağan kara aldırmadan Cumartesi akşam saatlerine kadar o mağaza senin, bu mağaza benim alışveriş yaptık şöyle en keyiflisinden...ve en yorucusundan...hatta en masraflısından :)
Alışveriş sonrası da tabi ki hepimizi kendilerine mıknatıs gibi çeken Yavru Kartalları görmeye, onlarla tekrar yorularak dinlenmeye gittik birlikte...Garip bir cümle oldu ama öyle işte :) Hepimizi fiziksel olarak ne kadar yorsalar da ruhu bir o kadar dinlendiriyor bu iki yaramaz :)
Her ne kadar fotoğraf çekemesem de Yağız Kartal'ın artık tamamen yürüdüğünü görmek o kadar güzeldi ki...Aslında bana sürpriz olmadı çünkü birkaç gün öncesinden sinyallerini veriyordu attığı tek tek adımlarla...Ama onu böyle ortalıkta düşe kalka dört dolanır görmek, hiç pes etmeden yürümeye çalışmasını izlemek ve heyecanla çıkardığı o sesleri, gülücükleri dinlemek hepimizin keyfine keyif kattı...Biz ilgilendikçe, çılgınlar gibi alkışladıkça o da coştukça coştu :)
Pazar günü ise geç saatte yapılan kahvaltı sonrası Yağız Kartal'ı babası ile evde bırakıp Yiğit Kartal, Pelin, Kartallarımın Annesi ve ben hep birlikte aşağıya inip kartopu oynadık...Daha doğrusu onlar oynadı, ben onları görüntüledim...Herzaman olduğu gibi :)
Yiğit Kartal'la yapılan herşey o kadar güzel ve o kadar keyifli ki insan hiç zaman geçmesin istiyor...Ama malum kış...ve malum soğuk...Hasta olmasından korktuk ve eve çıktık...
Bir süre sonra "acıyo" diyerek elini bacaklarının arasına koyup başladı ağlamaya...Bakıyoruz birşey yok gibi görünüyor ama o gözlerinden boncuk boncuk döküyor :( Bir saat kadar iyi, sonra yine aynı şekilde olunca ben sıkıntısının çişini yaparken olduğunu anladım ve teşhisi de koydum...Ama bir uzmana da ihtiyaç olduğundan kardeşim ve ben kaptığımız gibi soluğu Başkent Üniversitesi Çocuk Acil'de aldık...
Oradaki durumumuz daha vahim bir hal aldı...Çünkü Yiğit Kartal muayene için gelen her doktoru ve tahlil verebilmemiz için idrar torbası takmaya gelen hemşireleri gördükçe kıyameti kopardı...Zaten hastanede beklerken çişini de yapmadı...Ta ki eve getirip kapıdan girdiğimiz ana kadar :) Yarım saat içinde götürmemiz gerektiğinden kardeşim hastanenin yolunu tuttu...Tahlil sonuçları yarın akşama ama teşhis belli...İdrar yolu enfeksiyonu :( Erkek çocukları için önerilen ise biran evvel sünnet edilmeleri...Bakalım ne yapacağız...
Bununla geçmiş olsun diyorum kuzumuza...Rabbim beterinden korusun tüm evlatları...ve sağlıkla anne, baba ve sevdiklerine bağışlasın inşaAllah...
Çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu ile ilgili detaylı bilgi için buyrunuz...
11 Ocak 2012 Çarşamba
Elmakurdu için :)
Benden kar fotoğrafları istemişti Sevgili Elmakurdu...Böyle güzel bir istek yerine getirilmez mi hiç :) Dün sabah Ankara'da toz gibi yağan kar bütün gün devam edip akşama da karelere hapsedilecek onlarca güzel pozu vermek için hazır bekleyince ben de amatörce birkaç fotoğraf çektim...Onun için :)
Soğuğun ve bu güzel görüntüleri oluşturan karın sonradan yaşattığı sıkıntıları birebir yaşayıp görünce "ah biran evvel yaz gelse de rahatlasak..." diye söylenip dursak da kış, kışlığına yakışır bir şekilde davranmalı değil mi?
Bence kar en çok yeşile yakışıyor...Özellikle de çam ağaçlarına...Akşam eve dönüş yolunda apartman bahçelerinden ancak bu kareleri yakalayabildim...Demek ki ormanlık bir alanda olsam deli olurmuşum her bir ağacı fotoğraflamaktan :)
Akşam arabaların tamamen karla kaplı olduğunu görünce "tamam" dedim, "sabah sporu olarak yapılacak hareketler belli oldu..." :)

Büyüklerimizin söylediği herşey ne kadar doğru...ve herzaman ne kadar yerinde: "Yazımızı yaz, kışımızı kış gibi yaşamayı nasip etsin Yaradan..."
(Bugün mü? Eser yok bu görüntülerden...Sanki hiç yağmamış gibi...)
17 Kasım 2011 Perşembe
AnKARa'nın İlk KARı...
Kış ha geldi, ha gelecek...Kar ha yağdı, ha yağacak derken nihayet Ankara'nın şehir merkezine ilk kar dün akşam düştü...Gelişine hazırlık olsun diye de önce yağmuru gönderdi, ardından bir iki bir iki derken kendisi de geliverdi...
Öyle kış mevsimine yakışır lapalığını üzerimize bulaştırmadı gerçi ama olsun...bu kadarını görmek bile beni mutlu etti :)
Gerçi çok değil daha bu Mart ayında çektiğimiz çileyi düşününce ve korkarım ilerleyen aylarda aynı şeyler kuvvetle muhtemel başımıza gelince yine böyle mutlu olur muyum bilemiyorum...Büyükşehir Belediyesi büyüklüğünü unutup küçük hesaplar yaptığından mıydı neydi...Bize çektirdiklerini ve sonrasında kendi kendimizi nasıl da mutlu ettiğimizi şuradaki yazımda anlatmıştım...
Bugün durumlar nasıl mı?
Daha büyüklerini toplamak için küçük stresini de hırsını da dün akşam bir nebze olsun atıp gittiğinden olsa gerek önceki birkaç güne kıyasla daha yumuşak...
Şehir sisli puslu...Gökyüzü olabildiğince gri...Merak etmeyin beklediğinize değecek bir kış yaşatacağım sizlere der gibi :)
13 Ekim 2011 Perşembe
Bugün...
Çoğumuzun bildiği gibi bugün Ankara'nın başkent oluşunun 88. yıldönümü...
Aslında "hepimizin bildiği gibi..." diye başlayan bir cümle kurmak çok daha güzel olurdu...Ama daha sabah gelirken "bugün ne ki böyle bayrak, tören, seğmenler falan...?" diye soranlar olunca herkesin bilmediği zaten anlaşılmış oldu...
Bugünün anlam ve önemini belirten uzun uzadıya bir yazı yazmayacağım...Sadece hatırlatayım ve ilgilenebilecekler için Kızılay Metro Sergi Salonu'nda "Ankara Fotoğrafları" konulu serginin açılış duyurusunu yapayım istedim...
11 Ekim 2011 Salı
Biraz Önce...Biraz Sonra...
Tv izler gibi bulutları izliyorum...hatta dizi izler gibi demeliyim :) Tahmin edebildiğim ama yine de bir sonraki bölümde neler olacağını merak ettiğim gibi bulutların da ne şekle gireceğini elimde fotoğraf makinam, cama yapışmış vaziyette merakla gözlemliyorum :)
Ağlamaya başlayacak suratın haline benzetiyorum...Üstümüze üstümüze kapanışından ve koyuya doğru yol alan renk değişiminden ha indirdi, ha indirecek diye herkes gibi tahmin ettim etmesine de...ben geldim diye basbas bağıran Sonbahar'ın sayesinde gökyüzünün böyle kendini sıkıp sıkıp olanca gücüyle önce ağlayacağını, sonra da hırsını dolu dolu üzerimize dökeceğini tahmin etmemiştim...
İzlemesi çok keyifliydi de dışarıdaki insanları düşününce keyfini almaktan ziyade üzüldüm çokça...Zira ne kadar kaçmaya çalışsalar da tokatladı gitti milleti...Tabi, çok iyi biliyor doğa, canı ne zaman neyi yapmak isterse onu yapabileceğini ve bizim sadece ona itaat etmek zorunda olduğumuzu...
Şimdi mi? Nasıl olacak...önce bir duruyor, sonra güneş hafif tebessüm ediyor, güler gibi yapıyor...sonra da kısıyor gözlerini, azdırıyor suratını, aynı hızla ve aynı şiddetle devam ediyor...bir gözyaşı, bir dolu sıralamasıyla...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)