Annem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Annem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2013 Pazar

Ancak Bu Kadar Güzel Tanımlanabilirdi...

Herkesin yerini alabilen, ama onun yerini kimsenin alamayacağı kişiye ANNE denir...


Başta kendi annem olmak üzere tüm annelerin, anne adaylarının, anne olmak isteyenlerin, anne gibi olan, anne gibi hisseden herkesin bu özel ve güzel gününü kutluyorum...

1 Nisan 2013 Pazartesi

Ben Dün Sabah...

Güneşli ve ılıman havayı fırsat bilip sahilde şöyle bir gezinti yaptım...ve geçtiğimiz yazı düşündüm. Burada, bu sahilde önce Öznur Ablam ve Pelin'le, sonra da annem, İlknur ve Selin'le birlikte yaptığımız mini tatil geldi gözlerimin önüne...


Yaptığı ince espriler ve her türlü ilginç ve komik hareketlerle bizi sürekli kahkahalara boğan, kayınvalidemi bile kendine uyduran Ömer'i de unutmamak lazım tabi...




Sonra ise şu an ıssız olan sahilin bu yaz Yavru Kartallarımla birlikte daha da şenleneceği geldi gözlerimin önüne...ve kimbilir daha kaç yazın...Mutlu oldum. Daha doğrusu mutlu ettim kendimi :)


Her ikisi de ama özellikle Yiğit Kartal salıncağı çok sever. Onlar için sahildeki bu salıncakları hep boş tutuyorum, geldiklerinde doldursunlar diye :)


Cıvıltılı kahkahalarıyla buraları şenlendirecekleri günü bekliyorum...ve az kaldı biliyorum...Rabbim sağlıkla kavuşturmayı nasip etsin inşaAllah...

26 Ocak 2013 Cumartesi

Yolculuk için Hazırız :)

Bugün akşam Levent ve ben Ankara yolcusuyuz...15 günlük iznimi aldım okulların tatil olmasıyla birlikte...Sanki benimle ne alâkası varsa yarıyıl tatilinin :))


Sevdiklerimle ve tabi aslında Yavru Kartallarımla birlikteyken yine çok hızlı geçecek biliyorum...Ama olsun en azından yaza kadar idare ederim diyorum :) Yani öyle umuyorum...

Güzergâh belli...Önce Dikili-Ankara, sonra Ankara-Eskişehir...Oradan Levent'i bu tarafa yolcu etme ve tekrar Ankara...Dönüp dolaşarak geçireceğim 15 günün sonunda yine kürkçü dükkanına varma :)

Kalın sağlıcakla...

26 Kasım 2012 Pazartesi

Kısa Kısa...Benden...


Birçok blog yazarı arkadaşımın yazılarında o kadar çok rastlayıp da "ne birikebilir ki? rutin yaşantı işte!" derkeeen hakikaten birikebiliyormuş...aha buyur ben de diyorum "yazacak ne çok konu birikti":) Neyse şimdi gelelim o birikintilere :)


* Evlenip de ayrı memlekete, ayrı iklime direkt geçiş yapmamın üzerinden yaklaşık 2,5 ay geçti...Geçmesine de benim ortama alışma, araziye uyma ve uyum çabalarım tüm hızıyla ve tüm gayretimle halâ devam etmekte :)

* Evlilik izni, yıllık izin, arkasından 24 yıllık iş hayatımda ilk kez (muhtemelen de son kez olacak) keyfi olarak kullandığım 10 günlük sağlık raporundan sonra nihayet tayinim en yüksek makamdan onay alarak çıktı...

* Haberin gelmesinden sonra görünen Ankara yollarını heyecanla, özlemle tepip ayrılışımı bu kez ben onaylayıp, Yavru Kartallarımla ve sevdiklerimle bol bol hasret giderip, onları doyasıya öpüp koklayıp, arkadaşlarımı ve dostlarımı görüp, o araya Eskişehir seyahatini de sıkıştırıp, sanki bir günmüş gibi gelen 15 günlük yol iznimi de böylece tükettikten sonra en nihayetinde İzmir İl Müdürlüğü'nün en yeni, en taze personeli olarak göreve başladım...

* Başladım da...Benim için önemli olan Dikili İlçe Müdürlüğü'ne görevlendirmemin yapılmasıydı...ki o konuyu da "hamili kart yakinimdir" diyerek devreye giren yüksek mevkilerdeki tanıdıklarım sayesinde bu kez de İzmir'in en yüksek makamından onay alarak hallettim...ve her işinin sırasıyla düzene girmesine alışkın bir bünyeye sahip olan ben bunu da böylece noktaladım :) Bu aradaki koşuşturmalarımı, yorgunluklarımı anlatmıyorum...ki sonucun yine istediğim gibi olmasından dolayı sadece onun mutluluğunu yaşıyorum :)


Pekiiiii...Buralarda vakit nasıl geçiyor?

* Yaz/tatil sezonunun bitmesinden dolayı her sayfiye yerinde olduğu gibi bir sessizlik, bir kimsesizlik, kısaca bir terkedilmişlik sözkonusu buralarda...En iyi tarafı ise her taraftan gelen müzik ya da araba seslerinden oluşan gürültü kirliliğinin olmaması bence...Gerçi etrafta dolaşan o kadar çok kedi ve köpek var ki o boşluğu onların sesi ziyadesiyle dolduruyor ya neyse :)

* Sakinliğe, sessizliğe insan çok çabuk alışıyor galiba...Yani benim için durum böyle...Ankara'nın o yoğun insan ve bina kalabalığından, trafik keşmekeşinden sonra pek bir rahat, pek bir keyifli geliyor yeni memleketim :)

* Ayrıca, yıllaaar yıllardır hiç alışık olmadığım şekilde hergün aynı saatte işe gitmek ve yine aynı saatte işten çıkmak gibi bir zorunluluk olmaması da şu an için en en en cazip gelen yanlarından biri ne yalan söyleyeyim :) Ben buna "çalışırken emeklilik hayatı yaşamak" diyorum...

* Bu kadar uzun süredir bekarken "evlilik hayatı yaşamak" nasıl diye sorarsanız; genel olarak zorluk çekmiyorum...Temizlik, çamaşır, bulaşık ve mutfakla arası her zaman iyi olan ben olayı çabuk kavradım galiba :) ("Evlilik hayatı" deyince aklıma ilk gelenlere bakar mısınız lütfen :)) )Yeni memleketimde araziye uyma, ortama alışma çaba ve çalışmalarımda zorlandığım kadar evlilik konusu beni pek zorlamadı diye düşünüyorum...Ah şu özlemim, özlediklerim konusu olmasa herşey iyi de işte ne yaparsın buna da alışacağım mecburen...

********************
Bu arada şimdiye kadar beni yalnız bırakmayan canımın parçası sevdiklerime, arkadaşlarıma/dostlarıma teşekkür etmediğimi yeni farkettim...ki bu nasıl bir kabalıktır dedim kendi kendime...Evet öyle dedim ve kendime hiç yakıştıramadım...

O halde; Hazırlık aşamasından bugüne yanımdan hiç ayrılmayan, herşeyime koşturan yeğenim Sevgili İlknur ve eşi Sevgili Niyazi, güzeller güzeli kızları Sevgili Selinnur, sürekli telefon ederek yanımda olduklarını her an hissettiren Sevgili Öznur Ablam ve güzel kızı yeğenim Sevgili Pelin, yakışıklı Kartallarımın yakışıklı babası biricik kardeşim Sevgili Uğur ve güzel eşi Sevgili Sonnur, yakışıklı yeğenim Sevgili Ömer ve arkadaşı Sevgili Mehmet, her konuda yardıma her daim hazır olduklarını bildiğim Sevgili Fundam ve Sevgili Yaseminim, tabi ki bir tanecik annem ve annemi yalnız bırakmayan sevgili komşularım, nikahıma gelerek mutluluğumu paylaşan tüm eş, dost, akrabalarım, gerek yorum, gerek e-posta ve gerekse telefonlarıyla beni yalnız bırakmayan, güzel gönüllerinden gelerek iyi dileklerini sunan, dualarını esirgemeyen siz güzel arkadaşlarım/dostlarım...Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor, bu gecikmiş teşekkürümü, gecikmiş olmaktan dolayı da özürlerimi kabul buyurmanızı rica ediyorum...İyi ki varsınız...Yolunuz bu taraflara düşerse sadece fısıldamanız yeterli...Konuğum olmanızdan mutluluk duyarım...

Eveeet...Aslında yazacak daha ne çok şey var...var da duygularını tam olarak kelimelere dökemeyen biri olarak diğer yaşanılanları yazamadığım birikintilerin arasına serpiştirip yenilerini toplamak üzere yayınımı kesiyorum...Şimdilik :)

Keyifler mi?...Her zamanki gibi alâ çok şükür...


29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kısa Kısa...Son Durumlar...

Yaz aylarının rehaveti, yorgunluğu, yoğunluğu...ya da uyuşukluğu mu desek, ne desek bilemiyorum ama yayın yapmak şöyle dursun, epeydir okumak için bile bloglara rutin ziyaretlerimi yap(a)madım...Aslında bu saydıklarımın hiçbiri beni etkilemezdi de malumunuz hayatımla ilgili aldığım radikal karar (bknz.) ve konuyla ilgili hazırlıklar beni böyle yaptı :)...


* 7 Temmuz'da başlayan hareketlilik daha düne kadar devam ederken herşeyi halletmiş olmanın verdiği rahatlıkla bu haftayı da noktalayıp önümüzdeki hafta evimde oturarak!..."Oturarak mı dedim ben" yok ya ne oturması ufak tefek son hazırlıkları yaparak Ankara'dan ayrılacağım günü aslında biraz buruklukla, biraz hüzünle, ne bileyim işte böyle karmakarışık duygularla beklemeye koyulmuş bulunuyorum...

* Aslında tek derdim Yavru Kartallarım'dan ayrılmak benim...Ben gibi herkes de bunun farkında...İstediğim her an onları göremeyecek olmanın verdiği bir duygu karmaşası bu biliyorum...Yoksa güzel bir başlangıç için atılan adımda neden burukluk ve hüzün olsun ki, değil mi?...

* Annemi de ayrıca düşünüyorum...Ne yapar, ne eder diye...Şimdiye kadar evin hem içeri, hem dışarı bütün işlerini ben hallettiğimden biraz zorlanacak ve yokluğumu ziyadesiyle hissedecek biliyorum...Ama bir yandan da o da alışacak, alışmalı diyerek kendi kendime teselli mi veriyorum, ne yapıyorum, onu da ayrıca bilmiyorum...

* Tayinle ilgili bir problem çıkacak mı çıkmayacak mı onu da nikahtan sonra göreceğiz ki o da ayrı bir konu...İzmir İl Müdürlüğü'ne tayinim gerçekleşir gerçekleşmesine de Dikili İlçe Müdürlüğü'ne ayrıca görevlendirme yapılır mı bilmem...Eğer olmazsa var yaa vay benim halime :)...

* Son haftam olması nedeniyle işyerime misafir edası ile gelip giderken buradaki dostlarımın da tıpkı yeğenim İlknur gibi her an vazgeçmemi bekleyen bir hali var sanki :)...

* Sanki evini, yurdunu değiştirecek olan ben değil de tanıdığım biriymiş de ben onun nikahına davetli olarak gidecekmişim gibi öyle sakin, öyle durağan bir haldeyim ki hiçbir şeyle açıklayamıyorum bu durumu...

* Kendimi uzun süreli tatile çıkacakmışım gibi hissediyorum...Daha doğrusu bu şekilde düşünerek rahatlatmak istiyorum...Galiba becerebiliyorum da :)...

* Bu arada şeker tadında bir bayramı da sağlıkla ve sevdiklerimle geçirmiş olmanın mutluluğu ruhuma, yüzüme olabildiğince yayılırken, yine sağlıkla ve sevdiklerimle tekrarını diliyorum...Hepimiz için...

********************

Sonuç olarak iyiyiz, hoşuz...Keyifler de alâ bin şükür...
Aslında yazmayı istediğim ne çok şey var da bu kadarını becerebiliyorum işte...Onun için şimdilik kestik :)

17 Ağustos 2012 Cuma

Her ne kadar eski zamanlardaki tadı olmasa da...

Tüm sevdiklerinizle birlikte, her zaman bir öncekinden daha güzel ve daha mutlu, birlik ve beraberlik dolu nice bayramlar geçirmenizi diliyor, mübarek Ramazan Bayramınızı kutluyoruz...


Geleniniz, gideniniz ve 
el öpenleriniz çok olsun inşaAllah...
Sağlıkla ve sevgiyle...

24 Temmuz 2012 Salı

Bir Düğün, Bir Kahvaltı, Bir İftar...

Hepsini biraraya toplayıp bir kalemde yayınlayayım dedim...Birleştirici özelliğim her yönüyle, her zaman kendini belli etmekte aslında...da anlayana tabi :)


Önce düğünden bahsedeyim bir iki satır...Bu çocuk evlenmez, evlense de nasıl olur bilinmez diye ortak düşüncede buluştuğumuz Ömür, yani büyük ablamın büyük oğlu bizleri şaşırtacak ve yanıltacak bir davranışta bulunarak evliler kervanına katılmış bulunmakta...Bize de bütün düşüncelerimizi bir tarafa bırakıp mutluluklar dilemek düşmekte...Evet birlikte geçirecekleri nice güzel anları, günleri, yılları olsun inşaAllah diyor, yeni evli çift Dilek & Ömür'ü kutluyorum :)


Kendi evinde bizlere özel hazırladığı kahvaltı ile ilgili yayın yapmadığım için günlerdir başımın etini yiyordu Ömer...Yani büyük ablamın küçük oğlu...Daha da yanisi Ömür'ün kardeşi...Dahasını da isterseniz İlknur'un da kardeşi :))

Yeğenim diye söylemiyorum ama 21 yaşında bir delikanlıdan beklenmeyecek ölçüde olağanüstü bir masa hazırlayarak görüntüsüyle gözlerimizi, lezzetiyle de gönlümüzü fethetti...Tarafımızdan da tam notu kaptı tabi :) Ömer için söylenecek çok şey var ama benim bunu ifade edecek ne yazma kabiliyetim, ne de kelime haznem mevcut değil :) O, anlatılmaz kesinlikle yaşanır :))) İlk davetinde çıtayı bu kadar yüksek tuttuğu için sonraki zamanlarda ne yapacağını kestiremediğim Ömer'e her her herşey için çok teşekkür ediyor, tombul yanaklarından öpüyor, göbeciğini mıncıklıyorum :)))


Abla İlknur durur mu? Onun da yapacak birşeyleri var elbet...dedim ve dün öğleden sonra bir iki telefon görüşmesi sonucu karar verildi ki evde hazırlanan iftar menüsüyle kilimimizi, minderimizi kapıp kendimizi Ahlatlıbel'e atıverdik :) 

Onun düşüncesi ayrı güzel geldi hepimize...Açık alanda ve çimlerin üzerinde yapılan iftar, sonrasında oynanılan oyunlar, atlanılan ipler derken saatler nasıl geçmiş anlamadık...Hatta birara hepimizin aklından aynı şey geçti sahuru da orada yapmak konusunda :) Ağaçlar altında, hafif serinden esen rüzgarla, kendi demlediğimiz çaylarımızı yudumlayarak keyif yapmaktan o kadar hoşnut kaldık ki tekrarını hemen yapmaya karar verdik :) Yiğit Kartal'ın mutluluğu ve aldığı keyfi görmek ise herşeye değerdi doğrusu :)

Üç kardeş yayını gibi oldu bu...Hani planlayıp programlasam ancak bu kadar denk gelirdi :) Keyifli anlar yaşattığınız için her birinize ayrı ayrı ve tekrar tekrar teşekkür ediyorum sevgili yeğenlerim :))

11 Mayıs 2012 Cuma

16 Şubat 2012 Perşembe

Kısa Kısa...Bizim Gündemimizden...


*/* Yürümeye başladığı günden beri Yağız Kartal hiçbir şekilde yerinde durmuyor...Kış akşamlarımızın en güzel hareketliliği de o oluyor bu durumda...Ama canı nasıl isterse öyle davranıyor...Kollarını kuş kanadı gibi açarak, ayaklarının ucunda yürüyüşünü sürekli görmek istediğimizden, yürümesi için ısrar ettiğimizde yerinden kalkmıyor ve tekrar emeklemeye başlıyor :)

*/* Yiğit Kartal için söylenecek çok şey var...Bir kere kıskançlığı içten içe devam ediyor...Hiçbir şekilde annesi ile kardeşini (onun söyleyişiyle bebeyi) yalnız bırakmıyor...O kadar ki beni gördüğünde aklına gelen tek şey sokak, park, bahçe gezmeleriyken, son zamanlarda kesinlikle evden çıkmıyor...Daha doğrusu çıkartılamıyor...Ya hep beraber ya da hiç diyor :)

*/* Hatta Yiğit Kartal'la aramız artık hiç iyi değil...Beni her gördüğünde kaşlarını öyle bir doluyor ki yanına da yaklaştırmıyor...Sürekli bana kızar ve ne dersem, ne yaparsam yapayım bağırır vaziyette...Hele Yağız Kartal'a yaklaştığımda sinirleri iyice zıplıyor ve neredeyse beni evden kovuyor :)

*/* Yaptığım girişimler olumlu sonuçlandı ve güzel yeğenim Pelin, benim çalıştığım kurumun Eskişehir İl Müdürlüğü'nde 14 Şubat tarihinde göreve başladı...Şimdilik sözleşmeli ama bir yerden başlanılması gerekiyor değil mi? Okulunu henüz bitiren bir genç için hemen iş bulması kadar güzel ne olabilir ki...

*/* Annem Eskişehir'den geldiğinden beri komşu gezmelerine devam edip hasret gideriyor...25 senelik ahbaplar birbirlerini çok özlemişler...Gerçi bu gezmeleri hiç boş geçmiyor...Ya toplaşıp yaprak sarıyorlar, ya mantı açıyorlar...Onların birbirleriyle şakalaşmaları o kadar güzel ki...Zannedersin hepsi 18'lik taze :)

*/* Günlük yaşantı bende ise tüm rutinliğiyle devam ediyor...Sabah kalkıp işe gelmek halâ zor geliyor...ve ben halâ evde olmak istiyorum türküsünü çığırmaya devam ediyorum...Sanırım uzun süre de listebaşı olarak devam edecek bu türkü :)

Yani demem o ki; iyiyiz, hoşuz...Keyifler de alâ bin şükür...Sağlık yerinde olsun da gerisi rutin olsun...

Bu arada anneme dün akşam "anne inekler dişidir değil mi?" dedim.
Annem de "tabi, erkeğine boğa derler ya kızım bilmiyor musun?" dedi.
Ben de "tamam biliyorum da, süt vereni inek yani değil mi?" dedim.
O da "evet" dedi.

Madem öyleyse süt ve süt ürünleri reklamlarında kullanılan, renkten renge, şekilden şekile sokulan inekler neden hep erkek sesiyle konuşturulur ki...Bu sorunun cevabını bilen var mı?

Tamam haklısınız...Konuşulup üzerinde düşünülmesi gereken birçok konu var biliyorum...Ama taktı mı takanlardanım işte :)

3 Şubat 2012 Cuma

Dedim ki...


Bu haftasonu bir koşu gidip annemi alıp geleyim artık Eskişehir'den...halâ orda, ablamın yanında...Pelin de halâ burda benim yanımda...Onu götürüp annemi getircem...e gelsin artık 3 ay oldu. Döşeği de epey kalınlaştırdı zaten...Neredeyse oralı olacak :)

Hani benim yardımcım Sevgili Yasemin vardı...Yine var ama benim yardımcım değil artık :( Güya geçici olarak vermiştik şu an çalıştığı yere ama kalıcı oldu...ve biliyorum ki geleceği de yok artık...O gideli de 4 ay gibi bir süre geçti...Onun döşek de orada kalınlaştı ve belli ki o artık oralı oldu...

İşte Yasemin gittiğinden beri tek çalışıyorum ve bundan mütevellit izin alamıyorum...Bu da beni özellikle şu soğuk ve karlı kış günlerinde epey zorluyor...Kimselere güvenmeyip odamı ve onu bırakıp gitmemi istemeyen büyük patron geçici çözümleri de kabul etmeyince mecburen geliyorum işe...tıpış tıpış hem de :) ve hergün, ama hergün izne ayrılmak istiyorum, evimde olmak istiyorum, ne işim var benim buralarda türküsünü çığırıyorum :)

Halbuki ne kadar güzel planlarımız vardı Pelin'in Ankara'da olduğu süre içinde yapmayı düşündüğümüz...Ama hiçbiri olmadı...Daha doğrusu benimle olmadı, işte bu izin sorunu yüzünden...

Mesela sinemaya gidecektik...Sonra müzikli bir yere eğlenmeye...ve sonra Ankara'da bulunan bütün park ve bahçeleri kar yağdığında dolaşacak, yuvarlanıp debelenecektik :)) Birkaç günü de Eskişehir'de hep birlikte geçirip mutlu olacaktık...

Hal böyle olunca sinema işini diğer abla kızı İlknur'la, eğlenme işini gündüzleri Yavru Kartallar'la, park gezintisini de geçen haftasonu kar altında kalan Dikmen Vadisi'nde gerçekleştirdik...Havaların buz kesen türden olması nedeniyle de akşamlarımızı sohbet, televizyon, internet üçlemesiyle geçiştirdik...Bu anlamda hiç şikayetimiz yok gerçi...Tek sorun dediğim gibi işte benim konum...

Aslında sorun dediğime bakmayın...Keşke herkesin böyle sorunları olsa...Öyle şikayet edip duran, mızır mızır mızırdanan biri değilim...Hiç de olmadım ama bu sene biraz değişiklik görüyorum kendimde :) e kolay değil tabi 24.yılımı doldurdum ve yaş da eski yaş değil :)

Yarın sabaha Eskişehir'e doğru yüksek hızda geçecek seyahatimiz var...ve aynı hızla da Pazar günü dönüşümüz...Benim izin konusu ise bir müddet daha böyle devam edecek biliyorum...Olsun ben sabırlı biriyim zaten...Beklerim ve sonunda da muradıma ererim...

Ama geçen gün bana "yanına birini alırsan ve benden daha çok ilgilenip seversen çok kıskanırım" diyen Yasemin kuzuma sesleniyorum: "Yeni başlayacak olan elemanlardan birini alacağım...hatta bu kişi işe aldırmak için girişim yaptığım iki kişiden biri olursa var yaaa, nasıl olsa yabancı değil diyerek burayı ona teslim edecek, canım ne zaman isterse o zaman geleceğim..."
İşte o zaman değmeyin keyfime...Yani öyle olmasını umuyor, yürekten diliyorum :)


Kandiliniz mübarek olsun arkadaşlar...
Dua ile...

30 Ocak 2012 Pazartesi

e-Devlet...e-Şifre...Yeter ama eeeeee !!!


Rahmetli babamdan dolayı maaş alan annemin bu konuyla ilgili işlemlerini hep ben hallederim yıllardır...Hani bankanın maaş kuyruğunda saatlerce beklemesin diye çıkarttığımız bankamatik kartıyla günü geldiğinde ATM'den maaşını çeker, biraz kırptıktan sonra anneme veririm kalanını :))...Değişmeyen bankamız ise ilk günden beri Ziraat Bankası'dır...

Tahsis numarasının son rakamına göre de her ayın 25'idir maaş günü...ve ben tam 19 yıldır hiç aksatmadan bu görevimi yerine getiririm...Bu ay 2 gün gecikmeli olarak yani ayın 27'si Cuma günü sabah tıklattım ATM'nin tuşlarını...Fakat baktım ki bakiyede birkaç kuruştan başka birşey görünmüyor...

İşyerime geldim ve karşılaşacağım güçlükleri düşünerek gardımı almış bir şekilde hemen Ziraat Bankası Dikmen Özel İşlem Merkezi'ni aradım...Zaten düşündüğüm, daha doğrusu bildiğim gibi de oldu ve cebelleşme orada başladı...Banka memuru telefonla bilgi veremeyeceğini, şahsın kendisinin buraya gelmesi gerektiğini söyledi...Ben, "hanımefendi benim annem 73 yaşında, bu karda buzda sırf bu bilgi için onu oraya sürükleyemem...Siz en azından bir bakın ve olası nedenleri söyleyin, ben zaten sonrasında gelmesi gerekiyorsa getireceğim...Bakın bütün bilgileri de var bende" dedim...Neyse ikna oldu da maaşın kesildiğini, Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan hiç gelmediğini söyledi...

Hadi bakalım Aynur iz sürme başladı, bakalım ne gibi birşeyle karşılacaksın, göster kendini de hallet şu işi diyerekten Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Müdürlüğü'nü aradım...Uzun ve otomatiğe bağlanmış aramalar sonucunda lütfedip telefonu açan beyefendiye durumu anlattım...Verdiğim bilgiler neticesinde sisteme giren bu ilgili memur bey bana "anneniz internet üzerinden maaş nakil talebinde bulunmuş ve maaşı HSBC Bank İstanbul Çerkezköy Şubesi'ne nakledilmiş" dedi...Şaşkınlığımı, yüzümün aldığı şekli anlatmama gerek yok sanırım :)

Israrla adama "Böyle birşey imkansız...Biz 30 senedir Ankara'da oturuyoruz ve annem 73 yaşında, ne interneti, okuma yazması bile yok...Bütün banka işlemlerini ben hallederim...Bu söylediğiniz imkansız...Hem madem nakil talebinde bulunmuşsak neden arayıp da takibine düşelim ki" desem de adam haklı olarak "sistemde böyle görünüyor ve maaş oraya nakledilmiş" dedi ve hesap numarasını bile verdi :)

Bu kez aynı konuyu yeni banka şubesine anlatmak ve öğrenmek üzere bütün enerjimi toplayıp telefon trafiğine tekrar girdim...Ne internette, ne de 118 bilinmeyen numaralar servisinde HSBC Bank'a ait Çerkezköy Şubesi'ni bulamayınca Genel Müdürlüğünü aradım...Oradan bir numara verdiler şehirlerarası kodu 282 olan...Haydi İstanbul'dan ayrılıp Tekirdağ'a yola çıktım bu sefer :)

Telefona çıkan hanımefendiye durumu aynen aktardım...Tabi o da diğer banka memurunun dediği gibi telefonla bilgi veremeyeceklerini söyledi...Haydi bakalım...Ben Ankara içinde bu tip işlemler için annemi sürüklemek istemezken ne yani şimdi kalkıp Tekirdağ'a mı ışınlayacaktım :)

Haklılığımı gösteren ısrarlı konuşmalarım sonucunda hanımefendi konuyu inceleyip beni arayacağını söyledi...ve söylediğini de yaptı sağolsun...Alışık olmadığımız şekilde o kadar çok ilgilendi ki yaptığı yazışmalardan, aldığı cevaplara kadar herbir şeyi an be an telefonla bana aktardı...

Neden; Anneme ilk maaş bağlandığında (ki bu 19 sene önce) Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından verilen tahsis numarasıyla internet üzerinden maaş nakil talebinde bulunan bu bilinmeyen şahsın tahsis numarası birbirine çok benziyormuş ve bu işlemi yapan memur yanlış girmiş...O da bize denk gelmiş :)) Yapılan tüm işlemlerde tüm numaraların ve ismin tutması gerekirken bu nasıl olduysa olmuş işte! Hayır "yanlış hesap Bağdat'tan döner" derler onu biliriz de...Emekli olan ve maaş nakli isteyen diğer kişi hesabında gördüğü + bilmem ne kadar miktarı hiç mi merak edip sormaz...Sanki bir numara dönmüş gibi de orasını anlamış değilim :)

Sonuç; Bu ayki maaşını alabilmesi için annem HSBC Bank'ın herhangi bir şubesine gidecek ve bir hesap açtıracak...Çerkezköy Şubesi oraya havale çıkartacak...Bundan sonraki maaşlarını alabilmesi için de PTT'den bir e-devlet şifresi alıp internet üzerinden istediği bir bankaya maaş nakil talebinde bulunacak...ya da kendisi, bizzat, şahsen SGK'na gidip form doldurup verecek :)

ve Asıl Sonuç; okuma yazması bile olmayan 73 yaşındaki annem bu yaştan sonra internet kullanmayı öğrenecek...ve tüm işlemleri daha hızlı olacak...e bu sayede de hayatı epey kolaylaşacak :)

Ne demişler; "Dünya bir okuldur, doğumdan ölüme durmadan öğrenelim, öğretelim..."
Haydi bakalım annecim...Bilgisayarım da internetim de emrine amade :))

9 Haziran 2011 Perşembe

Annemin Güzellikleri...

Her ikisi de aynı yaşta...1990 doğumlu iki genç kız onlar :)
Annemin özenle baktığı, daha doğrusu gözü gibi baktığı, suyunu, duşunu eksik etmediği evimizin iki güzel ve renkli parçası...
İlk geldiklerinde iki dal bir yaprak olan bu genç hanımlar, annemin ihtimamlı bakımı ve çokça sevgisi sonucu bu hale geldiler. Genç olmalarından kaynaklı olsa gerek çok da kuduruklar :)
Aslında ben pek sevmem evde öyle çiçek falan. Yani her yerde bir şeylerin olması, saksılar, biblolar, ne bileyim işte bu tür objeler kalabalık görüntü oluşturduğundan ve kafamı, beynimi, gözlerimi yorduğundan pek hoşlanmam. Sadelik severim ben. Zaten evimiz de ziyadesiyle sadedir.
Ama bunlar farklı...Salon penceresinin sağlı sollu iki sahibi onlar. Benim için önemliler. Çünkü ben onlardan bir tanesini getirdiğimde tam da şu anda onların olduğu yaştaydım. Diğerini ise şimdi Eskişehir'de, ama o yıllarda Mersin'de oturan Öznur Ablam getirmişti.
Vay vay vay...21 yaş ve üzerinden geçen bir 21 yıl daha.
İşte bu çiçeklerin gündemime oturmasının asıl sebebi bu...
Böyle geçmişi ve geçmişte kalanları düşününce çoğu zaman kendimi kötü/tuhaf hissediyorum...Şimdi olduğu gibi...Neden ve nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım dedirtti bana ve ince bir sızı hissettim sanki yüreğimde :(
Sanırım az biraz gözyaşı gerek bu sızının ardından...ki kendime geleyim...

9 Mayıs 2010 Pazar

Canım Anneme...




Uyusun da büyüsün derdin
büyüdüm anne

Bana o ak sütünden verdin
büyüdüm anne

Uykuma yıldızları serdin
büyüdüm anne

Anne güzelliğine erdin
büyüdüm anne
.....
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...