7 Eylül 2010 Salı

Gidenin Ardından...


Çok uğraştılar, çok koşturdular, çok çabaladılar...
Sevgili arkadaşım, kardeşim Fundacığımın (Renginle Renkli Hayat) yakışıklısının bütün acıları 01 Eylül saat 20:15'de son buldu.

Gidenin ardından biz kalanların yapacağı tek şey artık ruhuna dua ettiğimiz isimler sıralamasında Behçet Amca'ya da yer ayırmak olacak.


Allah gani gani rahmet eylesin, ailesine ve yakınlarına sabırlar versin inşaallah...

6 Eylül 2010 Pazartesi

Yavru Kartal'ın Gece Uçuşu...


:) Yanımızda erkek var nasıl olsa, hadi gece gezmesine gidelim dedik ve Yiğit Kartal'la beraber kendimizi sokaklara vurduk :)



Bir karış boyuyla oradan oraya koşturup duran, hiçbir şeyin umurunda olmadığı bu Küçük Adam hiçbir detayı atlamayıp herşeye ilgiliyken, neredeyse gezmeye çıkan herkes de ona ilgiliydi.




Bütün sokakları defalarca arşınladık sayesinde ve o kadar yorulduk ki Adalar'da bir kafeye oturup dinlendik. Hatta bu arada bir de kız arkadaş yaptık :)


Tadını o kadar çok çıkardık ki, hiç birimiz farkında değildik belki ama inanılmaz yorulduk. Zaten eve gelir gelmez Yiğit Kartal başta olmak üzere hepimiz nasıl yattıysak sabah da öyle kalktık :)


Yüksek hızla geçen 2 günümüz yine aynı isimli trenimize binip Ankara'ya hızlı bir dönüş yaparak sonlandı.


Sonra yine kaçıracağım sözünü alarak Yavru Kartal annesine sağ salim ve yorgun olarak teslim edildi...

3 Eylül 2010 Cuma

Yiğit Kartal'ın Park Keyfi...

Kuzunun park keyfi demek, aslında bizim onun herbir anını görme, her hareketini izleme keyfimiz demek...
O kendi halinde oradan oraya koşup kendince birşeyler yaparak özgürce hareket edebilmenin tadını çıkarırken, Pelin ve ben de onu seyretmenin tadını doyasıya çıkardık.
Bizi acayip yorarken bir o kadar da dinlendiren Küçük Bey, o kadar doğal, o kadar tatlı ve o kadar mutluydu ki...
Bünyeye zarar bu harika varlıklar :)




2 Eylül 2010 Perşembe

Her Çocuk gibi...

Bizim yavrumuz da sokağa çıkmak için can atıyor.
Kim dış kapıya doğru yönelse anında farkediyor ve
pıt pıt pıt koşarak o kişinin yanına geliyor,
kollarını yukarı doğru açarak gelmek istediğini gözümüzün içine bakarak anlatıyor.
"beni de al, beni de götür, noolur" der gibi :)
Onunla gezmek ayrı bir keyif de zaten el mahkum, götürmezsen kıyametleri koparıyor...
Pelin Ablasıyla beraber Eskişehir sokaklarını da bol bol arşınladık sayesinde :)

 

1 Eylül 2010 Çarşamba

Küçük Hala'nın Büyük Sürprizi...



Cuma akşamı birden aklıma düştü. 3 gün tatildi malum. Ben de evde yalnızım kaç zamandır. Hadi dedim Aynur durma Ankara'da, atla git Eskişehir'e ablanın yanına...Yüksek Hızlı Trenimiz var ne de olsa, şunun şurasında 1,5 saatlik yol.
Sonra Yiğit Kartal Bey'i de götürsem ne hoş olur diye düşünürken annesinin numarasını çevirmiştim bile, kardeşim de evde. Sağolsunlar kırmadılar beni. Cumartesi öğlen kaptığım gibi Küçük Beyimi atladık gittik. Yol boyunca benim sevgiyle sarılan güvenli kollarımda mışıl mışıl uyuyan güzelliği seyrederken zaman nasıl geçmiş hiç farkına bile varmadım yeminler olsun.
Yolu yarılayınca güzel yeğenim Pelin'i arayıp "ben geliyorum karşıla beni, ağır da bir paket var, taşıyamam" diye söyledim, annene ve anneme sakın haber verme diye de tembihledim.
İlk şoku Pelin yaşadı tabi, bu harika ağır paketi görünce :)
Eve gittiğimizde ise abartı değil hani bomba etkisi yaşandı annem ve ablam tarafından benden dolayı değil elbet...Büyük misafir Küçük Bey'den dolayı :)
Beni kimin gözü görür ki :)
Ne cesaret? denilebilir ama zaten tecrübeliyiz bu konuda. İlk şehirlerarası seyahatini henüz 4 aylıkken yapan (bknz.) Yiğit Kartal, o zamandan sinyallerini vermişti bize, rahat ve huzurlu yolculuklar yapacağının. Nitekim öyle de oldu...Şimdiye kadar katettiği kilometrelerde ıspatladı bunu.
Bu minik adam böyle olduğu sürece, sürpriz dediğin böyle olur dedirtecek daha çook seyahatler yaparım ben onunla inşaallah.
Zevkle, keyifle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...