30 Ekim 2011 Pazar

O Bizim...

Filinta gibi delikanlımız...Çakı gibi askerimiz (bknz)...Yüz güldürenimiz...
Değer bilenimiz...Hiç üzmeyenimiz...Söz dinleyenimiz...


O bizim zaman zaman asilik edenimiz...Bazen sinirlendirenimiz...
Arada sırada hepimize kafa tutup didişenimiz...
Ama hepsinden önce o bizim kuzumuz, canımız, ciğerimiz, evladımız ALPERimiz...

Ben onun da Küçük Halasıyım...Ayrıca isim annesiyim (bknz)...Her gördüğünde içi titreyenim...Annesi gibi herşeyini bilenim...Annesi gibi onu en çok düşünenim...
Annesi gibi doğduğu günü dün gibi hatırlayanım (bknz)...

Ömrün uzun olsun oğlum...
Sevdiklerin ve sevenlerinle birlikte sağlık, mutluluk, huzur ve güzellikler içinde geçireceğin nice güzel senelerin olsun...
Doğum günün kutlu olsun...

29 Ekim 2011 Cumartesi

Omuz Omuza...


Cumhuriyet öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmaya hazırız.

M.Kemal ATATÜRK  (1923)

27 Ekim 2011 Perşembe

3T 1D...


Her bir konu üzerine yıllardır yazar, çizer, konuşur dururuz da durdurma konusunda durduğumuz yerde dururuz halâ...

Akan gözyaşlarını kana çevirir her defasında...ve her defasında ismi ya töredir, ya trafiktir ya da terör...

Hepsinde insan eli vardır...Hepsinde insanın insana yaptığı...Durdurmak da insanın elinde olan birşeydir biliriz...Biliriz ama yine de çekmeyiz elimizi eteğimizi...Miktarı daha çok, rengi daha koyu olsun isteriz her defasında...Çoğumuzun gördüğünde düşüp bayılmasına sebep olacak kadar görmek istemediği ve yine çoğumuza göre tadı da kokusu da iğrenç olan bu sıvı besler birilerini!

Yaşadığımız deprem felaketinin ise insanın değil daha büyük bir gücün eliyle olduğunu biliriz...Biliriz de yine insan vardır içinde...Önce muhtaç olanlara yardım için uzatır birçok kişi elini, yapar elinden geldiğince herşeyi...ve sonra yine kan kokusunu alan insan! bu kez farklı bir el olarak girer devreye...ve böylesi bir durumda bile çıkarı için elinden geleni ardına koymaz kendine en yakışan şekilde...Galiba yine beslenme zamanı gelmiştir birilerinin!

Diliyle kan dökenlerin, dökmeye çalışanların beslenme saatleri ise hiç bitmiyor ne yazık ki...

********************

İç Ses Soru 1: Toplanan onca para, gönderilen onca malzeme, gıda, giysi...Ulaşmış mıdır acaba ihtiyaç sahiplerine...? Ulaştırılmış mıdır?

İç Ses Soru 2: Ne zamandan beri deprem vergisi ödüyoruz biz? 1999'dan beri mi? Eğer ödüyorsak peki bu paralar nereye gitti? Depreme hazırlık için mi harcandı acaba? Eğer öyleyse vergisini ödeyen her vatandaş gibi ben de ne yapıldığını merak ediyorum. Siz etmiyor musunuz?

İç Ses Soru 3: Kara harekatının başladığı gün Bülent ARINÇ'ın yaptığı açıklamayı kulaklarımla duydum: "Generallerimiz evlerine bile gitmeden, eşleriyle akşam birlikte yemek dahi yemeden harekatın başında..." imiş. Siz de benim gibi "vaaayy bee" dediniz mi olayı ne denli önemsediklerini anlatmaya çalışırken verdiği örnek cümle karşısında? Peki üzüldünüz mü eşleriyle birlikte şöyle karşılıklı oturup yemek yiyemediklerine? Sizler de dediniz mi benim gibi "efendi, efendi...bu ülkede millet yıllardır yemek yiyemiyor, yediği bir lokma da zehir oluyor her defasında kusuyor görmüyor musun?" diye.

İç Ses Soru 4: Harekatın üçüncü gününde iken 49 teröristin öldürüldüğü ile ilgili haberleri dinlemiş miydiniz? Evet evet 49...Siz de benim gibi "sıkılan onlarca mermi, atılan tonlarca bomba sonucu sadece 49 hain mi?" dediniz mi? 

İç Ses Soru 5: Şu anda bütün tv kanallarında deprem haberlerini ve deprem uzmanlarını dinliyoruz...Böyleyken böyle diye değil mi? Yapılan hain saldırıdan sonra aynı ekranlarda terör uzmanlarını dinledik hep birlikte...Şöyle olmalı, böyle olmalı...Amaçları şu, sonuçları bu diye...Tamam da kara harekatının son durumu hakkında bilgi sahibi olan var mı? ve bu konuyla ilgili son gelişmelerden haberi olan?

Peki sorularıma cevap vermek için sesimi duyan birileri var mı?

25 Ekim 2011 Salı

Acıyan Yer Ayrı...Acıkan Yer Ayrı...

Dün bütün gün dairede depremle ilgili haberleri takip ettim herkes gibi...Kurtarıldığı söylenen her bir canla canlanırken, kaybedilen her bir cana da öyle yandı içim...

İş çıkışı evime geldim...Sıcak evime...Artık bir evi bile olmayanlara inat yapıyormuş gibi...Annemden ayrıca aldım son dakika haberlerini...Hayatını kaybedenlerin, yaralananların sayısını...

Sonra oturduk yemek masamızın başına...Sıcak çorbamı içerken soğukta kalan insanlarımızı sanki bir film sahnesini izliyormuşum gibi izledim...Soğuk bile olsa bir tas yemeğe muhtaçlara inat yapar gibi...

Aslında ne kadar çok isterdim gerçekten bir film karesi olmasını...Bir yandan sıcak evimde, sıcak yemeğimi yerken ve o yemek boğazımın her bir boğumunda düğümlenirken izledim feryatları, figanları...Gerçekti, hem de olmasını bir daha asla istemeyeceğimiz kadar gerçek...

Sonra birazcık üşüdüğümü hissettim...Sarındım yumuşacık battaniyeme...Gecenin ayazında dışarıda kalanlara inat yapıyormuş gibi...Öyle sarındım ki ben ısınırsam sanki onlar da ısınacakmış gibi...

Hayat ne tuhaf!

Böyle rahatlık içinde öyle uzaktan izlerken olup biteni sanki bana, sevdiklerime hiç uğramayacakmış gibi geliyor bu kötü durumlar...Rabbim uğratmasın da inşaAllah...Kimseye...Hiç kimseye...

Sanki suç işlemişim gibi, sanki ben sebep olmuşum gibi içinde bulunduğum şu rahat yaşantıdan utanıyorum yurdumun her bir köşesinde yükselen acıları gördükçe, duydukça...Yapılan kötülüklere de yapılmayan iyiliklere de kafa yorup duruyorum sürekli...

Hep insanlıktan dem vuruyoruz ya hani...Şu unuttuğumuz insanlıktan...Şimdi benim bunları yapıyor ve yazıyor olmam unuttuğumun bir göstergesi mi acaba? Öyle değil de mi ?

Babamı kaybettiğim gün de şurada ağlayıp, öte yanda yemek yememiş miydim :( Hatta bu tarafa dönüp gülmemiş miydim :(

Madem öyle ise neden en son yaşanan bu olaylarda suç işlemişim gibi normal yaptığım herşeyden suçluluk duyuyorum ki?

Gerçi biliyorum ben, kendimce üzerime düşeni yapmaya çalıştığımı ve karınca kararınca yaptığımı...Hiç olmadı bütün dualarımın içine katıyorum şehitlerimizi, diğer kayıplarımızı, zorda darda kalanları...O yönden çok rahat hissediyorum kendimi...ve yine biliyorum ki herkesin sınavının farklı olduğunu...Dilerim ki böylesi sınavlarda hiç sekteye uğramadan sınıfımızı geçebilelim...Hepimiz...

Aslında biraz da annemin lafına kulak vermeli galiba..."Üzüntünü yaşayabilmen, acını çekebilmen için ayakta durman gerekir, ayakta durabilmen için takat gerekir, takatli olabilmen için de yemek gerekir...Yani kızım demem o ki, acıyan yer ayrı, acıkan yer ayrıdır... "

24 Ekim 2011 Pazartesi

Yine Feryat...Yine Figan... :(


İnsanın insana yaptığı felaket sonucu daha birkaç gün önce yitip giden hayatlara ve onların ardında bıraktıklarına ağlarken, şimdi de doğanın felaketi sonucu yine yitip giden hayatlara ve yine onların ardında bıraktıklarına ağlıyoruz millet olarak...

Acı içinde yükselen figanlara, yapılan feryatlara, yakılan ağıtlara yine, yeniden bir de bu eklendi ki acımız, üzüntümüz kat be kat arttı...İçimizdeki yangın nasıl da körüklendi bu felaketle...Nasıl da tekrar harlandı...Şehitleri için ağlayan Türkiye, bu kez depremzedeler için akıtıyor gözyaşlarını...

Bir insan olarak, bir vatandaş olarak oturduğumuz yerden onlar için akıttığımız gözyaşlarının, ettiğimiz duaların yanında yardım elimizi de uzatmasını, kendimizce üstümüze düşeni yapmayı da biliriz elbet...Zaten millet olarak en çok da böylesi üzücü olaylar karşısında kenetlenip tek yürek yek vücut olmuyor muyuz?

Eğer sizler de oradaki vatandaşlarımız için yardım adına bir el vermek, yalnız olmadıklarını hissettirmek istiyorsanız şunları yapabilirsiniz :

*Tüm operatörlerden 2868'e boş kısa mesaj atarak 5 TL. bağışta bulunabilirsiniz...

*Bütün bankaların Türk Kızılayı hesaplarından ve www.kizilay.org.tr'den bağış yapabilirsiniz...

*Türk Kızılayı'nın lojistik merkezleri ile şubelerine ayni yardımda bulunabilirsiniz.

*Türk Kızılayı'nın 168 no.lu bağış ve iletişim hattını arayarak daha detaylı bilgi alabilirsiniz...

Bu kadar kolay işte...e hadi! Daha ne bekliyoruz ki...

21 Ekim 2011 Cuma

Cuma Hutbesi...

AZİZ ŞEHİTLERİMİZE...

Bir cenaze gördüğü zaman "sen git, biz de geliyoruz..." derdi Ebu'd Derda hazretleri...

Kardeşlerim!
Cenazelerimiz bizim istikbalimizdir. Bugün biz onları uğurlarız, yarın da başka kardeşlerimiz ilahi rahmetin kucağına tevdi ederler bizi. Uğurladıklarımız arasında öyleleri var ki, biz onlara "ölü" demeyiz. Çünkü onlar şehitlerimizdir. Biz onların acılarını kalbimizin ta derinliklerinde yaşarız. Onlar bizim kardeşimiz, eşimiz, evladımızdır. Onlar bu ülkenin doğusundan, batısından, köyünden veya kentindendir. Kim olurlarsa olsunlar, nereli olurlarsa olsunlar, onların her biri hepimizin şehididirler. Bu toprakların üzerine bir damla kanı düştü mü, acısı bütün vatanı sarar, ızdırap bütün milletin yüreğini sızlatır.

Kardeşlerim!
Biz her bir şehidimizin acısını ayrı ayrı duyarız. Her şehit haberiyle yüreğimizden bir parçanın daha koptuğunu hissederiz. Biliriz ki; "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" inancı acımızı hafifleten teselli kaynağımızdır. Bu yüzden feryat etmeyiz, bağırıp çağırmayız, taşkınlık yapmayız, alkışlarla, tezahüratlarla cenazelerimizi gösteriye çevirmeyiz. Acımız ve öfkemiz bizi vakarımızdan, ağırbaşlılığımızdan uzaklaştırmaz.

Kardeşlerim!
Bizler şehitlerimize dua ederken, onlardan da müjde alırız. Zira onlar, Allah'ın kendilerine vaadettiği müjdeye kavuşmuş, bunu bizzat görmüş, ebedi saadetin nimetlerini bilfiil tatmaya başlamışlardır.

Kardeşlerim!
Son günlerde güvenlik güçlerimizi hedef alan menfur saldırılar neticesinde şehit olan evlatlarımıza Cenab-ı Hak'tan sonsuz rahmet, yaralılara acil şifalar, kederli ailelerine, yakınlarına, sevenlerine ve Aziz Milletimize başsağlığı, sabır ve metanetler diliyorum.

Bu menfur saldırılar, Aziz Milletimizin "daha çok kardeş olma" ve "beraber yaşama azim ve kararlılığını" ziyadesiyle arttıracaktır. Milletimizin birlik, beraberlik, huzur ve kardeşliğini bozmayı hedefleyen bu saldırıları gerçekleştirenler sahip olduğumuz kardeşlik ruhu ve iradesi karşısında emellerine asla ulaşamayacaklar ve hüsrana uğrayacaklardır.

Gün, bu büyük acımızı yüreğimizin derinliklerinde hissederek kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi tüm dünyaya gösterme, sabır ve metanet ile Aziz Şehitlerimize dua etme günüdür.

Bu vesileyle, evlatlarını bu ülke için feda eden ailelerimizin acısını yürekten paylaşıyor, şehit evlatlarımıza bir kez daha Yüce Allah'tan rahmet diliyorum.

Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı

20 Ekim 2011 Perşembe

Yastayız...

Bir insan olarak, bir Türk olarak, bu vatanın bir evladı olarak Şehit ailelerinin acısını yüreğimin en derininde hissediyor ve paylaşıyorum...
Pazartesi gününe kadar başka konularla ilgili herhangi bir yayın yapmayacağım...
Türk Milletinin başı sağolsun...


Lütfen okuyun ve lütfen siz de katılın...

19 Ekim 2011 Çarşamba

Ah ki Ah :(



Daha dün yaptığım keyfi anlatırken...Akşam evime gittiğimde bugün ne yesem acaba diye düşünürken...Gece sıcacık yatağımda yorganıma sarılıp mışıl mışıl uyurken...Sabah o rahat işyerimdeki o rahat koltuğuma kurulurken...Utanıyorum şimdi...Çok utanıyorum hem de...

Kendi bayrağımın altında, kendi ülkemde, kendi topraklarımda normal yaşayan biri olarak beni/bizi bu utanca boğan, tazecik fidanlarımızı hoyratça koparıp yürekleri yangın yerine çeviren hainler...Sizin de kendi utancınıza, rezilliğinize boğulacağınız, hesapların en kes(k)inini vereceğiniz gün gelecek elbet...

********************

Ne denir...Nasıl söylenir...İfade edebilmek için hangi dili kullanmak lazım gelir...Bilemiyorum(z)...
Ah evlatlar ah...Ah kınalı kuzular ah...
Sizi de yerleştirdik en baş köşesine...
KABRİNİZ artık KALBİMİZ...
Ruhunuz şad olsun...

18 Ekim 2011 Salı

Kartal Kardeşlerle Keyifli Dakikalar...

Gerçi her anları ayrı keyif ya...Onlarla birlikteyken zaman su gibi akıp giderken ne o, ne bu, ne de şu hiiiçbir şeyin önemi olmuyor benim için...Bir tek onlar, sadece onlar...
İzlemesi ayrı, seslerini duymak ayrı, öpüp koklamak ayrı bir tat veriyor insana :)



Hele onlar böyle oynaşırken var yaa dopinglerin en kuvvetlisini, en güzelini alıyoruz hep birlikte :)
Kardeş onlar ve kardeş olarak daha şimdiden çok iyi anlaşıyorlar...ah bir de Küçük Abi Yiğit Kartal'ın minik kardeşi Yağız Kartal'ı biz görmeden biraz fazlaca sıkıştırmaları olmasa :))

Boşuna demiyorum bende sendrom falan olmuyor diye...Şu harika varlıklarla geçirilen zamanlardan sonra olur mu zaten...İş çıkışı gidip görüyorum, birkaç saat oynuyorum, öpüp kokluyorum...Sonra da onlardan aldığım ve tüm hücrelerime bolca depoladığım o yüksek dozda enerjiyle yeni güne başlıyorum...da anneleri perperişan :) Ona sormak lazım aslında...Yoksa bana göre birşey yok :) 

17 Ekim 2011 Pazartesi

Bu Haftasonu Ben...

Daha önce planladığım fakat son anda hızla uygulamaya koyduğum bir kararla atladım en hızlı trene Eskişehir'de oturan Öznur Ablamı ziyarete gittim.


Her ne kadar ziyaret desem de asıl amaç her konuda maharetleri say say bitmeyen ablamın bizim için yaptığı kışlık nevaleleri alıp getirmekti :) Bu arada tabi ziyaretimizi de gerçekleştirmiş olduk en kısasından...

Aslında buraya o nefis turşu çeşitlerini koymaktı isteğim...ama henüz annem tarafından açılıp boşaltma işlemi gerçekleşmediği için fotoğraflayamadım.

Şu aralar kızkardeşlerin en büyüğü olan Semanur Ablam da Eskişehir'de...Ben de ablalarımın sipariş üzerine yaptığı elemeği göznuru ürünlerin birkaçını göstereyim dedim.










İki bacı baktım seri üretime geçmişler. Evin içinde yünler, şişler, tığlar harıl harıl çalışıyorlar...Üretiyor, örüyor, satıyorlar...ah dedim ne güzel, sırtınız yere gelmez sizin :) Tamam da böyle maharetli konularda küçük bacı Aynur size niye çekmemiş ki :)















Sadece bunlarla sınırlı değil elbet ürettikleri güzellikler...Hem büyükler, hem de küçükler için kazaklar, hırkalar, yelekler...Renk renk, çeşit çeşit, model model...

Küçük kızkardeş olarak seçtim içlerinden birkaç tane çorbaya tuz niyetine atayım diye :) Birkaç paket de ip alıverdim ki son siparişlerin maliyeti sıfıra düşsün istedim.

Bende yapıp ortaya koymak gibi bir yetenek yok madem...e bir el vermek de lazım inceden...Üstüme düşeni yapmak da en büyük vazifem...

13 Ekim 2011 Perşembe

Bugün...

Çoğumuzun bildiği gibi bugün Ankara'nın başkent oluşunun 88. yıldönümü...

Aslında "hepimizin bildiği gibi..." diye başlayan bir cümle kurmak çok daha güzel olurdu...Ama daha sabah gelirken "bugün ne ki böyle bayrak, tören, seğmenler falan...?" diye soranlar olunca herkesin bilmediği zaten anlaşılmış oldu...


Bugünün anlam ve önemini belirten uzun uzadıya bir yazı yazmayacağım...Sadece hatırlatayım ve ilgilenebilecekler için Kızılay Metro Sergi Salonu'nda "Ankara Fotoğrafları" konulu serginin açılış duyurusunu yapayım istedim...

11 Ekim 2011 Salı

Biraz Önce...Biraz Sonra...


Tv izler gibi bulutları izliyorum...hatta dizi izler gibi demeliyim :) Tahmin edebildiğim ama yine de bir sonraki bölümde neler olacağını merak ettiğim gibi bulutların da ne şekle gireceğini elimde fotoğraf makinam, cama yapışmış vaziyette merakla gözlemliyorum :)

Ağlamaya başlayacak suratın haline benzetiyorum...Üstümüze üstümüze kapanışından ve koyuya doğru yol alan renk değişiminden ha indirdi, ha indirecek diye herkes gibi tahmin ettim etmesine de...ben geldim diye basbas bağıran Sonbahar'ın sayesinde gökyüzünün böyle kendini sıkıp sıkıp olanca gücüyle önce ağlayacağını, sonra da hırsını dolu dolu üzerimize dökeceğini tahmin etmemiştim...

İzlemesi çok keyifliydi de dışarıdaki insanları düşününce keyfini almaktan ziyade üzüldüm çokça...Zira ne kadar kaçmaya çalışsalar da tokatladı gitti milleti...Tabi, çok iyi biliyor doğa, canı ne zaman neyi yapmak isterse onu yapabileceğini ve bizim sadece ona itaat etmek zorunda olduğumuzu...

Şimdi mi? Nasıl olacak...önce bir duruyor, sonra güneş hafif tebessüm ediyor, güler gibi yapıyor...sonra da kısıyor gözlerini, azdırıyor suratını, aynı hızla ve aynı şiddetle devam ediyor...bir gözyaşı, bir dolu sıralamasıyla...

10 Ekim 2011 Pazartesi

Kız Kıza...

Buluşalım, toplaşalım, kaynaşalım diye Cumartesi günü kaleiçinde ayarlanan Ankaralı blogcanlara ben de katıldım. Benim için ilk ama bundan sonra devamı gelecek gibi. Çünkü çok keyif aldım. Yazılarını okuduğum, fotoğraflarına baktığım, sanki karşımdalarmış gibi yorum yazarak sohbet ettiğim arkadaşları kanlı canlı görmek de ayrıca güzeldi. Maharetli arkadaşlarımızın hazırlayıp verdikleri hediyeler ise hepimizi ayrıca mutlu etti...Hediye almak kimi mutlu etmez ki :) Teşekkür ediyorum arkadaşlar emeğinizden ve ince düşüncenizden ötürü...


Lakin buluşma yerine gitmek biraz sıkıntılı oldu benim için...hatta hepimiz için. Çünkü aynı gün öğle saatlerinde Sıhhiye Meydanı'nda başlayan  "Eşit, Özgür, Demokratik Bir Türkiye İçin", "İnsanca Yaşamı Savunmak İçin" mitingi nedeniyle kapatılan yollar minik bir şehir turu atmamıza neden oldu :)


Buluşma yeri olarak ayarlanan Sardunya Kafe'yi bulmaya çalışırken :) gördüğümüz şu güzellikler ve daha bir çoğu gelebilmek için çektiğimiz sıkıntıya değdi doğrusu...O kadar güzel ki oralar sanki farklı bir havası var gibi...yok kesinlikle farklı bir havası var :) Hangi dükkana baksak bir başka hoşluk, bir başka güzellik çıkıyor içinden...


Sokakları bir o kadar sakinken, dükkanların içi tam aksine renk renk, cıvıl cıvıl...Hani ne ararsan var dedirtecek türden :)

O gün bulunan arkadaşların çoğu el emeği, göz nuru ürünler üretip, güzel hobilere ve yeteneklere sahip olduğundan bu kısımla ilgili konuşmalar ilgi alanıma pek girmese de yenilen yemeklere, içilen çaylara eşlik eden sohbet keyifliydi. Keyfimize keyif katan bir detay da Üstün DÖKMEN ile ayaküstü sohbet etmek oldu. Masamızdan yükselen kahkahalar ise tam da onun ısrarla savunduğu gibi küçük şeylerden mutlu olduğumuzun en güzel kanıtıydı.

Evet...Buluştuk, görüştük, tanıştık...Çok da iyi ettik :) Aynı ekip, hatta daha da fazlalaşmasını umarak bundan sonra düzenli olarak her ay yapalım diye karar da aldık...ve şimdiden Kasım ayında yapacağımız bir sonraki buluşmayı beklemeye başladık :)

7 Ekim 2011 Cuma

Aç Bakalım...Saç Bakalım...

Hiç yanından ayırmadığın, adeta bütünleştiğin o çantanı ve içindekileri dök de bir bakalım, neler varmış içinde...diyerek zorlanmayacağım bir mim göndermiş Sevgili Nesli...Şu mim konuları nereye varacak, daha nelerimizi ortaya dökeceğiz bilemiyorum :)

Hani beyler genelde merak eder hanımların çantalarının içini...Şu bavul gibi çantalarda ne taşıyorsunuz böyle diye...Ama bilmezler ki biz çantalarımızda olması muhtemel, olan ve olacak olan herşeyi taşırız :) Hatta buna kısaca hayatımızı taşırız demek bile yerinde olur galiba...


Hayatımızı taşırız dedim ya...İşte benim çantamın içinde de genel olarak ve hemen hemen her hanımın çantasının içinde bulunan/bulunabilecek birtakım şeyler var. Gerçi detaylar farklıdır muhakkak. Ama herkesin hayatı da farklı değil mi?


Bunlar olmazsa evden çıkmam, çıkamam...Sadece 4 parça gibi görünse bile, aslında sadece cüzdanım 44 parça neredeyse :) İçinde neler yok ki...Anlaşıldığı üzere bir miktar para, benim ben olduğumu ispatlayan kimliğim, sevdiklerimin fotoğrafları, ön tarafındaki minik gözde nazar boncuğu, ağrı kesici, yara bandı, ne zaman koyduğumu bile unuttuğum bir iğde ve bir hurma çekirdeği, yazdıktan sonra özenle katlayıp bir köşesine sıkıştırdığım birkaç dua...


Daha da özellerini koymaya gerek yok sanırım...Bunlar da benim, hatta bütün hanımların olmazsa olmazlarından olsa gerek...


Özellikle işe gelirken hiç hoşlanmayacağım bir durumdur saçlarımın ıslanması...Onun için her ihtimale karşı diyerek şemsiyem de hiç eksik olmaz çantamdan yaz-kış...Hayatlar gibi havalar da değişiklik gösteriyor ne de olsa...

Ha bir de sabah çantamı değiştirirken koymayı unuttuğum tespihim de var. Seviyorum ben tespih çekmeyi :) Yine hepimizin hayatının içine giren, hatta bana göre içine eden cep telefonum da yerini hiçbir şeylere bırakmaz çantamın içinde :)

Her ne kadar sadece eşyalarımızı taşıyor olsa da çanta sadece çanta değildir aslında. O biz hanımlar için herşeydir. Dedik ya işte hayattır diye...Buyrun, açtım çantamı, okuyun hayatımı...


5 Ekim 2011 Çarşamba

Fasulyeye Benziyor...


II.Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.
Karşılaştıklarında;

Neyzen: Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor...

Nazır: Genç yaşta vali oldu...Neden fasulyeye benzesin ki ?

Neyzen: İşte ben de onun için benzetiyorum ya...
              Fasulye de sırığa sarılarak büyür !!!

4 Ekim 2011 Salı

El Ayak Kesilince...

Elim ayağım dedim, gözüm kulağım dedim...dedim dedim de dinlendi mi sanki? Tabi ki hayır...Sen diye dur biz aldık bile dediler ve dün itibariyle yardımcım Sevgili Yasemin'i aynı binada olsa da başka birime alıverdiler...Artık benden ayrıldı, gitti, yok :(


Yeni Bakanlık olan kurumumuzda herşey ve her yer ayakta, oturmadı bir türlü. Birkaç aya kadar yeni binamıza taşınacağız güya, o zamana kadarmış...Geçici bir süreliğine almışlar yani...de ben sanmıyorum ki tekrar versinler bize :(

"Şimdi biz bu elemanı alıcaz almasına da yine de usulen bir isteyelim, acaba çalıştığı yer ne der, nasıl olur, zorda darda kalır mı" diye insan bir sormaz mı, bir düşünmez mi? Hadi bizi de bırak kendisi burdan ayrılmak istemiyor işte, defalarca da söyledi. Daha niye zorlarsınız ki anlamıyorum...Tamam anladık üst makamsın da yine de herşeyin bir yolu yordamı var değil mi?

Aslında burada el ayağın kesilmesi değil sözkonusu olan...Emirin demiri kesmesi asıl konu ve öyle de oldu...Hatta öyle bir kesti ki sanki bir daha birleşmeyecek gibi...

Fotoğraf mı? Artık eskide kaldı gibi...
Yeni birisi mi? Yok, istemiyorum şimdi...


3 Ekim 2011 Pazartesi

Sendrom mu...O ne ki ?

Şimdi ben haftasonumu bu iki harika varlıkla geçirecem...Onların her halini, her tavrını, her hareketini kamera gibi hafızama çekicem, beynime kaydedicem...Gözümü kapadığım her an onları görücem...Bütün hücrelerime kadar onlarla dolucam...Yine onlardan aldığım o sımsıcak elektrikle haftaya başlıycam...
Sonra da herkesin dilinden düşürmediği o Pazartesi sendromu denilen şeye yakalanıcam öyle mi?...



Şu iki güzellikle dolu dolu geçen günlerimden sonra bende sendrom diye birşey olur mu ya...
Heheyt bee :))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...