28 Temmuz 2010 Çarşamba

Düğün Notları...Davetiye Dağıtımı

Gelinciğimiz Seda ile Komiserimiz Yusuf'un birlikte yaşayıp birlikte yaşlanmaya başlayacakları mutlu günlerinin herkese ilan edilmesi için yapılan hazırlıkların ilk aşaması davetiye dağıtımı.
Aramızda görmek istediğimiz tüm eş, dost ve akrabalar tek tek dolaşıldı ve düğünümüze davet edildi.
Bu görev damat beyin babasına düştü.
Sıcak yaz günlerinde onca kişiyi dolaşmak biraz zor ve yorucu oldu abim için.
Galiba en zor kısmı memleketimiz Kırşehir/Kaman'a gidip, bir gün içinde dağıtım işini halledip tekrar Ankara'ya dönmek oldu.
Kolay değil tabi evlat mürüvveti görmek.
Tabi ki bunun için birazcık zahmete girilecek, tabi ki birazcık koşturulacak :)


26 Temmuz 2010 Pazartesi

Gidiş-Dönüş...

Eş, dost, akraba, gelenler gidenler, kına gecesi, düğün (bknz.) derken yoğun geçen 3 haftalık uzun iznim, bu iznin sonunda dinlenmek için kendime ayırdığım 1 haftalık kısa tatilim bitti ve yine işimdeyim, yine burdayım.
İzmir/Dikili-Çandarlı'da geçirdiğim tatilim hiç bitmesin istedim ama buraları da özlemişim doğrusu :)
Gerçi tatilimin damağımda bıraktığı tad bitmeden Eylül ayında yine gitme planları yapmaya başladım bile :)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Bugün Benim Doğumgünüm...

Tarih: 07.07.1969
Saat 10:00
Takvim yapraklarının bir bir ve süratle kopup aşağılarda geçmişe ait bir birikinti oluşturmasına, yılların su misali akıp gitmesine öfkelenmiyorum tabi ki...
Öfkelendiğim sadece bu geçip gitmelerin bıraktığı izler.
İstiyorum ki değişime uğramayalım.
Olumsuz yöndeki fiziksel değişimden, daha doğrusu çöküntüden bahsediyorum elbet.
Yıllar geçsin, geçecek tabi ki...
Kafa kağıdına +1'ler eklensin, eklenecek tabi ki...
Benim derdim güçten takatten düşmeden, kimseye muhtaç olmadan vademi doldurup emaneti asıl sahibine teslim etmek.
.....
Kısaca;  yaşımızı yaşayarak yaşlanalım, ama hep böyle kalalım istiyorum.
Çok şey mi istiyorum...
Neyse, yine de mumlar vazgeçilmezim, sayıları sürekli artsa da :)


Bu arada 41. doğumgünüm 41 kere maşallah dedirtecek bir güne rastladığı için de ayrıca mutluyum.
Belki de en güzel hediyemi aldım :))

2 Temmuz 2010 Cuma

Oğlan Bizim, Kız Bizim...

Gelinciğimiz Seda ile Komiserimiz Yusuf'un 2 yıl süren nişanlılık (bknz.) günlerinden sonra evlilik günlerinin başlayacağı tarih nihayet geldi çattı.
Yaklaşık 2 aydır devam eden hazırlıklar sonucunda hiçbir şeyi eksik bırakmamış, herşeyi tamamlamış olarak düğünümüzü yapmak üzere geri sayıma başladık hep beraber.
Ev tutuldu, eşyalar yeni çiftlerin beğenileri ve istekleri doğrultusunda alındı, dayandı, döşendi.
Gelinlik, damatlık derken bütün giyim kuşam konuları da halledildi.
Tüm aile fertleri bu güzel ve yeni başlangıç için elinden geleni yaptı.
Günlerdir evimizde devam eden hareketlilik
09 Temmuz 2010 akşamı yapılacak olan düğün töreninden sonra yerini sakinliğe bırakacak.
Mutlu sona doğru üzerimizde tatlı bir yorgunluk yaratan bu tatlı telaşlar sonucunda hepimiz ÇOK MUTLUYUZ...

1 Temmuz 2010 Perşembe

Telaş mı ya da Ne...

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
.....
Müşfik KENTER
.....

Bilgisayarlarımıza döşediğimiz doğa resimlerinde elbette bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini alamayız.
Ya da bir çiçeğin tomurcuklandığını canlı canlı göremeyiz.
Islak toprak kokusu dosyalarımızın arasında yok tabi ki...
Yaşadığımız büyükşehirlerde nerede var ki o mis koku.
Gri betonlarla örülü yaşam alanlarımızdan cam ekranlardaki güzellikleri seyredip mutlu olmaya çabalıyoruz, mecburuz...
Hayal edip hissetmek adına, yine de yaşamdan kopmadığımızı göstermek adına...

Yoksa anlayabilir miydik bir yazarın romanında işlediği aşk konusunu, hissedebilir miydik cümlelerine yansıttığı o yoğun duyguyu ya da bir şairin dizelerinde saklı sevdayı, nefreti nasıl hissederdik... Bir ressamın yaptığı resmin içine dalıp duymuyor muyuz akan derenin şırıltılarını...

Çok doğru demiş büyük usta, doğru demiş de bazen okuyarak da okutarak da bu duyguların insanlar arasında güzel bir alışveriş sağladığını, birbirini anlamak için, birşeyler anlatmak için illa görsellik olacak diye bir kural olmadığını düşünmekteyim ben naçizane...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...